Merhaba sevdiceklerim! Size bir haberim var. Artık tamamıyla mala bağlamış bulunuyorum. Evet, evet bildiğiniz mal! Düşünmek yok.
Dün son düşünüşümü gerçekleştirdim de; ulan düşünmeye başlayalı kaç yıl oldu? Peki sonuç? Hiç! Yani kum kum düşünüp durmanın bir faydası, anlamı yok. Dönem dönem kendimi akıllı zannettiğim oldu, o aklın bir boka yetmeyeceğini anladım. Zaman geldi deliyim dedim bu defa Belgin kahkaha dolusu güldü, ‘Kendini akıllı mı sanıyordun.’ diye. Ve işte buradayım. Merdiveni kırka dayamış, basamakları çıkmaya başlamışken karşınızda mala bağlamış Özgür.
Osho’nun kitaplarından birini önermişti arkadaşım, bundan uzun zaman önce. Adı ‘Boş Kayık’. Aldım. Okumaya başladım. ‘Kayığı boşalt, kayığı boşaltmalısın.’ yazıyordu satırlar boyu. Denedim. Ama ne mümkün. Benim kayık olmuş ada vapuru, boşalacak gibi değil. Tahmin edeceğiniz üzere, okumadım. Yarım bıraktım. Vazgeçtim. Dün akşam yatağımın başucundaki komidinin çekmecesine el attım gene Osho’nun bir kitabı: ‘Zen Yolu / Tasavvuf Yolu’. Okumaya başladım. Henüz 50. sayfasındayım. Bir yola giremedim. Kitabın sonunu getirebilir miyim bilmiyorum ama başta yazdığım kararı aldım.
Sanırım Nietzsche’nin bir sözüydü: ‘Hayatın saçmalığından sıkılan insan sanata sığınır’ ya da bunun gibi bir şey olmalıydı. Neyse ne! Başkası söylemiş olabilir. Hiç kimse söylememiş olabilir. Ama böyle bir söz olsa gerek, doğru olsa gerek. Televizyon izlemeyi bırakalı hayli oldu. Gazeteler deseniz, okunacak haber, yolunda-fikrinde saygı duyulup okunabilecek köşe yazarı kalmadı. Okumuyorum. Ha izlediğim tek bir dizi var: Aramızda Kalsın. Onu izlerkende koltuktan kalkıp gitmemek için kendimi zorladığım anlar olmuyor değil. Amma velakin insanların birbirlerini öylesine, gelişine, oluşuna sevebileceklerini, kabul edebileceklerini görmek içime iyi geliyor. Bir kadın ne yaparsa yapsın eş, anne olarak, insan olarak nasıl sevilebilinir, kabul edilebilinir görmek iyi geliyor. Dahasına, başkasına ne tahammülüm ne de kafamda yer var. Tek iyi gelen kitaplar, filmler.
Özetlersem; artıkın gelişne, düşünmeden, mal edasıyla yaşama merhaba dedim. Umarım hoşbulurum.
Mutluyum
Mutlusun
Mutlu
Mutluyuz
Mutlusunuz
Mutlular
NOT: Başka bir konuya gelirsek: Abicim bunca insan gittiniz Antep’ine, Urfa’sına… Ulan birinizde demediniz ki ‘Etleri, baharatları ağır gelir, dokunur. Fena olursun. Kısacası yemekten ölebilir insan.’ diye. Ölüyordum lan! Henüz gitmemiş, niyetinde olanlar için ben diyim ‘ Yemekten ölebilir insan, dikkatli olun!’
özgür tamşen yücedal
küçük Joe
06 Mayıs 2014 at 13:51
Sen de mi Güneydoğu’ya gittin???? Neden söylemiyorsun? Bizim grubun yarıya yakını hastalandı. Ben sapasağlam kaldım. Serum filan bağlattılar. Çok geçmiş olsun.
BeğenBeğen
ouzelf
07 Mayıs 2014 at 06:15
Sağolasın küçük joe! Sen hazırlık yaparken diyecektim diyemedim, döndükten sonra diyecek halde değildim valla.Şükür geçti gitti inşallah ama resmen hastanelik oldum. Uzun bir süre et yemem herhal! Sevgiyle…
BeğenBeğen
küçük Joe
07 Mayıs 2014 at 09:55
Gerçi bizim turda olsan ben seni herhalde şıp diye tanırdım saçlarından ama sen beni tanıyamazdın mesela :))) Ne komik olurdu. “Özgüüüüüüür!” diye üstüne koşardım. Sen anlayana kadar “deli midir, manyak mıdır, kimdir bu” derdin. Yok ya koşamazdım. Çekinirdim.
BeğenBeğen
ouzelf
07 Mayıs 2014 at 13:38
Olur ya bir gün karşılaşırsak bir yerde lütfen delirmiş gibi adımı bağır. Bağır ki hayatıma bir deli daha girsin, çoğalalım.
BeğenBeğen
küçük Joe
07 Mayıs 2014 at 15:36
:DDDD
BeğenBeğen