Adliyenin kapısından çıktığım o an değişmişti her şey. Bir an da oluvermiş bir değişim, sihirli bir değnek deymişçesine.
Uzun çok uzun zaman olmuş. Eski soyadımı yazdırmış olduğum nüfus cüzdanımı elime aldığım şu an anlıyorum. Birinin, birilerinin birşeyleri olma durumu. Birinin eşi, gelini, görümcesi, dıdısı mıdısı her neyiyse işte. Ama bitti. Dönüp baktığımda hissettiğim hiç birşey yok. Hesaplarımın hepsini kapatmışım.
Bunca yıllık yaşanmışlıktan geriye kalanlar yalnızca bana ait olanlar, arabamın bagajına sığabilecek kadar işte. Özenle ayıkladığım fotoğraflarım, tekrar okumak için heyecanlandığım kitaplarım, melodilerini çok farklı duyacağımı bildiğim albümlerim…Hepsi bagajdalar.
Arabaya bindim. Derin bir nefes aldım. Müzik çalara Pink Martini’nin albümünü yerleştirdim. Çantamdan güneş gözlüklerimi çıkartıp taktım. Özenli bir seramoni yaşarcasına ahenk içinde, ağır ağır yapıyordum her şeyi. Bu defa beklemesinden endişe edebileceğim hiç kimse yoktu yanımda.
Yıllardır O’nun çizdiği rotaları takip etmiştik. Yalnış anlaşılmasın gönüllü izlemiştim. Her neyse bu defa kendi çizmiş olduğum rotaya doğru bastım gaza. Artık kaybolacağım yollar, tesadüfen karşıma çıkacak yerler, hepsi benim seçimim. Bundan sonra sonucuna katlanmak zorunda olduğum her karar sadece ve sadece bana ait olacak.
Gördüğüm her şey kılıf değiştirmiş gibi geliyor. Her şey daha özgür sanki. Güneş ışınları sulu boya resimlerdeki gibi sapsarı gözüküyor. Ağaçlar daha bi yeşil, duyduğum sesler daha bi berrek adeta. Müzik beni eski Hollywood filmlerine götürdü bir anda. Üzeri açık bir arabadayım şimdi. Boynumda rüzgarda uçuşan, mavi, ipek eşarbı bile hissediyordum.
Yanımda olmasını istediklerimi düşündüm. Canımın üçünü, kardeşimi, kuzenimi. Müziğe eşlik eden, havada uçuşan kahkahalarımızı. Sonra yeni evime gelecekleri günlerin hayali geldi, daha bi coştum. Yeni evimi çok merak ediyordum kokusunu, ışığını, rüzgarını, sıcağını. Her şeyiyle kabulüm. Ben seçtim.
Gerçi emlakçıyla mail trafiği oldukça yorucuydu. En azından onun için. O kadar uzun zamandır kuruyordum ki yaşamak istediğim evin hayalini. Bahçesine dikeceğim çiçekleri, denize uyanacağım sabahları, küçük mutfağında demleyeceğim çayın eve yayılan kokusunu… Her canım sıkıldığında, kendimden bile uzağa gitmek istediğim anlarda gözlerimi kapatır o evin terasında hayal ederdim kendimi. Yaşamak istediğim evin resmini oluşturabilmek için hayalimdekine ait izler bulduğum parçaları birleştirerek kendi fotoğrafımı oluşturmuştum. Ajandamın arasında taşımaktan hiç vazgeçmedim. İşte o fotoğrafı yollamıştım emlakçıya. Usanmadan dolaştı kasaba kasaba ve buldu benim için o evi.
Bu düşünceler içindeyken yol kenarında ki gözlemeciler takıldı gözüme. İlk mola. Sadece Nesrin’im artık hayatın sonsuz ,fırsatların sayısız olmadığını biliyorum. Ve gidiyorum. Benim hikayem şimdi başlıyor.
ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL