RSS

Aylık arşivler: Ekim 2021

Mastürbasyon

Öncelikle bu yazı asla yargı, kınama, eleştiri içermemektedir. Zamanında hepiciğini yapıp sonra başkalarına ait o ayakkabıları tek tek ve zamanlı giyerek tecrübe etmiş biri olarak o alışkanlıkları (neredeyse) tümüyle bırakmış biri yazmaktadır çünkü. Ha yazı varsa varsa bolca şaşkınlık içerecektir.

Üstte yaptığım açıklamadan sonra başlığa geçebilirim. Mastürbasyon! Mastürbasyonun sözlük anlamı: Bireylerin kendi cinsel organlarına ve erojen bölgelerine dokunarak haz elde ettiği ve orgazm olduğu kendi kendini tatmin etme biçimidir. Dokunma, okşama, masaj veya seks oyuncaklarıyla gerçekleştirilen bu deneyim kişilerin kendi `vücudunu tanıma`larını sağlar.

Yazıya sebep olan mastürbasyon türü ise insanların sosyal ve özel ilişkilerinde birbirleri üzerinde yaptıkları. Ayrıca belirtmeliyim bu tür mastürbasyonun sonunda `kendini tanıma`kla ilgili bir tatmin de yok. Müşterilerimle yaptığım hemen hemen tüm seansların demirbaşı bu konu oluyor. Ve maalesef ki; çoğunlukla başkarakterler de anne ya da babalar. Kimse ne yaptığının ya da neye uğradığının farkında değil. Özeli bırakalım kurumsalda çalışanlara geçelim, orada da durum hiç farklı değil. Ve hatta daha beter. Travmasını eline alan bir de ast-üst yerleşiminde üste oturduysa seyreyleyin.

Yeterince açık olmadı mı … Misal: Doğduğu günden itibaren ailece haksızlığa uğradıklarına inandırılan bir çocuk düşünün. Her konuda … Çocuğu inandıran anne (baba) … Çocuk hep aynı söylemleri duyuyor. Her akşam işten gelen anne (baba): “Hakkımı vermiyorlar. Herkesten fazla çalışıyorum ama kimse görmüyor.“. Ya da “Onların var bizim neden yok. Onlar yaptı neden biz yapamıyor muşuz.“ kıyasları. O anne ya da baba dışında herkes suçludur. Elleri kolları bağlıdır. Tek mağdur kendileridir. İyi olan yalnızca onlardır. Diğer herkes kötüdür. Herkesle tükenmeyen kıyas, dipsiz öfke, tatminsiz – samimiyetsiz – menfaati ilişkiler yumağı.

Çocuğu dışarıdan izleyebiliyor musunuz. Hiç kayıt bulunmayan, boş bir flash bellek gibi tertemiz beyninde oluşan tek algı “haksızlığa uğruyor olmak.“ Güvensizlikse cabası.

İşte o çocuklar büyüyorlar ve hayatları boyunca kendilerini ailece yenilen haklarını kazanmak için adıyorlar. Yaşam amaçları yalnızca bu oluyor. Diğer herkes üzerinde umarsız, fütursuzca mastürbasyon. Eğer yolun bir yerinde uyanıp ne yaptığının ya da neye maruz kaldığının farkına varamazsa sonuç harcanmış bir hayat.

Bugüne kadar benzer hikayelere sahip anne (baba)`ye de çocuğa da şahitlik ettim (ediyorum); aralarında tatmin olabilen yok. Dediğim gibi ebevenlerinin çizdiği yolda kaybolmuş harcanmış, yapayalnız hayatlar. Çevresinde samimi tek bir kişi olmadan, suni mutluluklar yaşayan, kocaman kocaman yalanlar … Salt para ya da mevkîyle hakkını vererek yaşabilense beri gelsin.

Başta yazdığım gibi bolca şaşkınlık var bu başlığımın altında. O kısma gelince de: ben hiç kurumsalda çalışmadım. Şaşkınlığımın büyüklüğü bundan galiba: her her her yerdeymiş bu tür çocuklar koçluğa başladıktan sonra gördüm ne kadar çok olduklarını.

Anneciğinin eteğini bırakamamış CEO lar, babasına bir türlü layık olamamış şirket sahipleri, aldatılma travmasını atlatamamış İKcılar, çantasında yediği kazıkları taşıyan mümessiller … ne ararsanız var. Herkes kendi tatminin kendi çalışanları ya da müşterileri üzerinde yaşama derdinde.

Terapiler dışında; zengin bir aileye doğduğu için kendilerini ayrıcalıklı, özel doğanlar kategorisine sokanını bile duydu bu kulaklar. Ha sonunda onlara ne(ler) olduğunu duymayı bırakın gördü gözlerim ama yargı yok. Kendileri göremedikten sonra kimseye düşmez zaten. Anneye babaya, onların anne babasına, onlarınkine derken yolun bir yerinde döngüyü değiştirebilen olmadı mı sonsuza kadar gider düzen. Ve inanın o özel doğduğuna inanan kimseye birşey de yapamadı, çok şükür. Hayat kuralı gene işledi ve herkes ne ettiyse kendine etti. Etmeye de devam etme ihtimali yüksek gibi duruyor. Hepimiz birbirimizin izleyicileriyiz. İzliyoruz.

Diyeceğim o ki; illa koçluk yapmama da gerek yokmuş. Geç öğrenmiş oldum ama bu farkındalıkla etrafımıza baktığımız zaman görebiliyoruz olanı, biteni, bitmemişi, bitirememişi, aşmış, aşamamışı, kananı, kandırdığını zannedeni….

Hele geçmiş olduğumuz frekans sisteminde ki Yeni Dünya diyorlar adına, artık kral çıplak! Mal neyse görünüyor yani. Niyetler ayan beyan ortadalar artık. Kişinin kendi dışında kimseyi kandıramadığını biliyorduk artık görüyoruzda. Eski düzen her alanda değişti(yor). İlahi adalet denilen şey var ya işte artık çok hızlı işliyor. Dünya eskiye kıyasla daha hızlı dönüyor çünkü. Bu düzen çok başka. “Etme“ anında da “ettiğini bulma“ düzeni süper.

Uzun zamandır dünyanın çok büyük çoğunluğuna yaşam amacı sorgulatan değişimler yaşanıyorken belki diğerlerimizin de sırası gelmiştir. Sen mesela, merak etmiyor musun sebebini. Neden bu çağda yaşadığını. Yaşadığın sorunların sebeplerini merak etmiyor musun. Peki neden biteviye aynı tekrarları yaşadığını … Yaşadığını, canlılığını, gücünü hissetmek nasıl bir his merak etmiyor musun.

Hepsinin cevapları yalnızca sende. Herşey dahil paket programsın sen de tıpkı herkes gibi. Sana ait herşeyin çözümü sensin. Ve unutma asla yanlış, eksik, hatalı değilsin. Sahip çık kendine ve silkelen. Üzerinde mastürbasyon yapmalarına da izin verme.

“Kral çıplak!“diye bağırmaktan da korkma.

Mastürbasyondan yola çıkıp yolda anne-baba-aileye bu kadar uğrayınca paylaşımımın sonunda çalışma masamın üzerinde duran kalemliğime iliştirdiğim şu sözü paylaşmak istedim:

 

SEVGİNİN EDEMEYECEĞİ DE, YENEMEYECEĞİ DE YOKTUR!

 

özgür tamşen

 
1 Yorum

Yazan: 14 Ekim 2021 in GENEL

 

Etiketler: , , , , , , ,

 
%d blogcu bunu beğendi: