Heyyy!
Bugün Elif dönem içi yeni performans ödevinin sunumunu yaptı. Yanlış anlamayın dersin öğretmenine değil, bana yaptı. Pek tabii ödevi hazırlamam için. Ve gene pek tabii teslim tarihi yumurta olup kapıya sıkıştığında… Hepsini geçtim,mevzubahis olan ders; Tarihhhh. İtiraf ediyorum:
Bu çocukların ödevlerini hazırlayabilmek için yaptığım araştırmalara harcamış olduğum zamanı ödevlerim için kendi okul hayatımda harcamış, bu kadar kaynak okumuş olaydım bir üniversite daha bitirirdim. Tamam bu öğrenme arzusu, merak yoktu o zamanlar, kabul. Elif’te olmayışını kabul edişimdir ödevlerini destekçi adı altında yapan kişi olmam. Bir de; çocukların zamanı yok abicim. Günlük ödevleri yapmamak için bahaneler üretmek, okula gitmek, cep telefonunu her an yanında muhafaza etmek, whatsApp iletisi takibi yapmak, instagram paylaşımlarını yorumlamak, iletişimi bir an bile koparmamak, müzik dinlemek, yemek yemek, uyumak düşünebiliyor musunuz ne kadar yoğunlar. Sen tut bu çocuklardan bir de performans ödevi için araştırma yapmalarını bekle, akıl alır gibi değil! Gençlerle ilgili aklımın almadığı şeyler çoğaldıkça ben ne yapıyorum? Sonsuz teslimiyet.
Yok hoşuma gitmiyor değil hani; araştırmak, öğrenmek, okumak… Ama ders Tarih olunca içim çekildi. Ama ney miş; her şeyde bir hayır var mış. Bu son günlerde hayatıma tarihle ilgili çok şey girmeye başladı? Işaretleri takip etmeli miyim, bilemedim. Bu işaret takipleriyle yolumun nereye varacağı ise ayrı bir merak konusu?
Aslında yazınca farkına vardım bak; şiir. Evet ya! Iyi bir şiir okuyucusu olmadım hiçbir zaman. Bu ‘vardır bir hayır‘larla gidilen yolda şiirlerle tanıştım, memnun oldum. Daha doğrusu; hissedilenleri şiirle anlatmanın ( anlatabilmenin ) ne kadar güzel, özel olduğunun farkına vardım diyelim. Ayrıca; yazılabilinecek şiir, duyguları ifade edecek kelimelerin hepsinin yazılmış olduğunu inananların tersi düşüncedeyim. Ki; yazılmış, söylenmiş olsa ne olur? Vazgeçer mi, vazgeçmeli mi insan ‘mavi’ yazmaktan, ‘sarı’, ‘gökkubbe’, ‘omurga’, ‘aşk’, ‘ayrılık’ … yazmaktan. Yazmazsak, söylemezsek küsmez mi bize renkler, duygular, doğa, insan, kadın, erkek… Kalem döndükçe, dil söylediğince, gönül yettiği, nefes aldığınca yazmalı, söylemeli insan. Inadına söylemeli, yazmalı. Hepsini yaparken en bencilinden, umursamazından olmalı. Kendini süslemek için yapmalı. Bir de; küstürmemek için kelimeleri. Bir ara hatırlatın da, şiir konuşalım.
Benim bu küçük aradan sonra şimdi ödeve dönmem gerekiyor. ‘ devşirme sistemi ve bu sistemin Osmanlı’da uygulanması ‘ konulu performans ödevini hazırlamalıyım.
Haydiii iyi geceler!
özgür tamşen yücedal