RSS

Aylık arşivler: Ağustos 2016

bir baş soğan

Screen Shot 2016-08-28 at 9.25.30 PM

Kokar mıyım diye endişe etmeden soğan yemenin dayanılmaz mutluluğu içindeyim. Uzun zamandır ilk defa bu akşam Ouzla yapayalnızız. Kutlama olarak bir baş kırmızı soğanı dün pişirmiş olduğum zeytinyağlı taze fasulyeye katık yaptım. Az önce bitti. Derin derin soluyor, soluğumu kokluyor, hasret gideriyorum. Pastırma bir, soğan iki, en sevdiklerimden ve kokacağım endişesiyle doyamadan gideceklerimden. Insanoğlu her şeyin yokluğuna alışıveriyor gerçi. Zaman ilaç olsun olmasın alışılıyor. Yaşam işte; düşüp düşüp kalkabilme sanatı. Hepimiz birer sanatçıyız. Düşe kalka, yapa boza, yeniye hemen alışa, eskiyi unuta unuta yaşıyoruz. Yalana dolana, riya, vefasızlığa, bile bile kanmalara, gözünün gördüğüne inanamamalara, yüzün her türlüsüne, yüzsüzlüğün daniskasına da alışılıyor. Şahsım adına, bizzat benim arada hâlâ şaşırdıklarım oluyor, olmuyor değil. Farkına vardığımsa; umurumu kaybetmişim. Umursamaz olmuşum. Halbusem farkına varamadan olmuşum, olmuş bitmişim benim haberim olmamış. Bu zamanda kullanılmaya devam ediliyor mu, bilmiyorum. Bizim çocukluğumuzda moda bi’laf vardı: ‘ Sikimden aşağı Kasımpaşa ‘ diye. Gerçi ben pek rahat söyleyemezdim, siki olmayanların kullanmaları mübâh mıdır bilemediğim için di bilememişliğim. Şimdilerde bu da umurumda değil. Olup olmamasının pek bir ehemmiyeti kalmadı. Konu soğandan bu uzva geldi. Gerçekten planlı değildi. Hayır, kimseyi iplememeye çalıştığım bir gün falan da değil. Olacak olana engel olunamıyor kanıtı bir durum yaşadığım, inanır mısınız? Inanın ya da inanmayın durum bu.

Bu yaz bir kez daha saatlerimi geçirdikten, neredeyse iki günde bir uğramak istememden anladım ki; ben nalburlarda vakit geçirmeyi çok seviyorum. Çok uzun yıllar paçalarında beton kalıntıları, üzerinde kereste kokusu olan inşaat mühendisi  babamın kızı olmamın mutlaka etkisi vardır. Babamı hergün özlüyor oluşumunsa etkisi inkâr edilemez. İşte bu özlem içimde, ben özlemimin peşindeyken ardımıza Ouzu da taktım keresteci, nalbur, kaynakçıy dı falan dolandık. O da en çok nalburu sevdi. Dört günlük süreyle verandada masa üzeri atölye kurduk. Ve pek tabii elimize ne geçerse boyadık, onu ona – bunu buna çakıp durduk. Durmak zorunda kaldık. Niye mi? Üzerine yağlı boya sürülmeyecek sehpamızı yağlı boyayla boyadığım ve tiner kokusundan kafayı bulmaya başladığımız için. Sehpa için üzülmeyin, marangozhaneye götürdüm şimdi eskisinden bile yakışıklı, hatta ve hatta şu an ayak topuklarımla münasebette.

Işte günler böyle geçip gidiyorlar ya da günler yerlerinde duruyor bizler onların içinden geçip gidiyoruz. Farketmez! Sonuç olarak geçip gidiyoruz. Kimimiz bekleye bekleye neyi – kimi beklediğini unutmuş, kimimiz unuta unuta neyi unuttuğunu unutmuş, kimimiz sorulardan yorulmuş, kimi kendini kaybetmiş sapağı kaçırmış. Hâllerden hâl beğenin… Zaten devlet salıvermedi mi; OHAL diye. Kanunî yani ey millet, seçin bir hâl kendinize. Benim bu akşam için seçtiğim biraz kokulu oldu. Ama seçen ben, memnun – memnuniyetsiz olan ben… Her şeyiyle benim olan bir hâl içindeyim.

3. Köprü de açıldı. Helal olsun. Yok helâlim açılmasına değil yahu, kucakta çoluk çocuk, sıcak – uzun yol – trafik demeden yalnızca selfi çektirmek için onca yolu tepenlere. Kesilen ağaçlar, açılan – sonuçlanamayan – sonuçlanmayacak onca dava unutuldu, tamam. Abicim o köprü de diğerleri gibi bizim paralarımızla yapıldı. Yetti mi? Hayır! Yapılması için maaşlaradan kesilenler bitmedi. Tıpkı diğer köprülerde olduğu gibi üzerinden geçmek zorunda kaldığımız her sefer ödemeye devam edeceğiz. Gerçi diğer açıdan bakarsak; ömür boyu ödenecek olsa bile ev sahibi olmanın bu kadar zor olduğu bir ülkede köprümüz olmuş, kutlamayalım mı? Helâli hoş olsun. Kazadan beladan korunsun. Ağız tadıyla üzerinden geçmek nasip olsun. Amin.

Güzel hâller seçmeye bakalım. içimizi temiz tutalım.

özgür tamşen yücedal

 
Yorum yapın

Yazan: 28 Ağustos 2016 in GENEL

 
 
%d blogcu bunu beğendi: