RSS

Aylık arşivler: Mayıs 2018

osuruk çiçeği

 

Karşınızda çocukluğumun çiçeklerinden Osuruk Çiçeği! Merakımdan defalarca koklamışlığım var, gerçekten osuruk kokuyor mu diye. Şimdilerde tüm dünya, ilişkiler baştan ayağa osuruk kokuyorken sabah yol kenarında gördüğümde demet demet toplayıp eve getirmek istedim Osuruk Çiçeklerini. Salonda sepbanın üzerine en büyük vazonun içinde koyup, nasıl koktuğuna umursamadan merakımın olduğu çocukluğumu hatırlatsın diye. Osuruk kokulu dünyayı en azından onları izlerken unutayım diye.

Herkesin derdi kendine büyük, yalanı kendine gerçek, güzelliği de çirkinliği de kendi içineyken beslenecek gerçek bir şeylerle karşılaşınca yakasına yapışası, tutunası geliyor insanın. Dur durak bilmeden akan trafiğin yamacında, trafik levhalarının gölgesinde, hepsine inat tavuklarını yemlemek için eski ahşap sandalyede oturup bacağını bacağının üstüne yük etmiş adamın bu sabah ‘günaydın’ı tam da öyle tutunulasıydı. Selamıma karşılık yüzüne çağırdığı tebessüm, selamını başının üzerinden getirircesine kaldırdığı sağ kolu… Yürümeyi kesip iki kelamlık yanında dikilmediğim için pişmanım, notunu düştüm. Kimseye yüküm yok, pişmanlığım kendime.

Haftasonu ise bakışları güleç, dili tatlı bir kadınla tanıştım. Mekanındaki masalarda kocaman demetler halinde papatyalar, giriş kapısında salıncak olan… Nar reçelini seven… Sohbet için girizgâha gerek duymayan samimiyette… Tamamen hekim hatası sonucu olan rahatsızlığı sebebiyle ablası için kalp nakli bekleyişlerini anlattı. Bekleyişlerindeki ‘neden biz?’ sorgu sürecini aşabilmiş kabullenişi, her şeye inat yaşamaya – paylaşmaya devam ediş ise alıp yüreğe iliştirilecek cinstendi, iliştirdik. Biz unutmuşlar daha birbirimiz olduğumuz gibi kabul edemiyorken çok kıymetli değil mi? Takip eden sabah ki ince kahve ikramının sonrası ise ‘veda’ değil ‘hoşgelmişlik’ – ‘hoşbulmuşluk’ idi.

Hırs, önyargı, geçmiş hesaplaşmaları, unutamayışlar, gelecek planları yapma biçareliğimden sıyrılmaya çalıştıkça karşıma çıkan insanlar, tecrübeler hep hatırlatıcı, anlatıcı oldular, oluyorlar. Şükür. Affedebilmenin hafifletici gücü…

Tabii her şey, her zaman bu kadar güllük gülistanlık yaşanmıyor. Sen sıyrılmaya çalışsan da karşına önyargısını sana fırlatabilmek için kucağında taşıyanlar, dilinde kemiği olmayanlar, karanlığını bulaştırmaya çalışanlar, mutsuzluğuna mutlu olacaklar falan hep oldular, olacaklar. Yol vermek lazım, verin. İnsanın umuru azaldıkça, umurunda olanlar da azalıyor, özgürlük…

Ama asıl gerçek şu ki;

‘’ İnsanın kendi kendine ettiğini kimse etmiyor.’’

Ouz (10)’un okuduğu son kitabının hikayesi bir köyde geçiyor. Kahramanlardan biri Ejderha. Ve bu ejderhe köylüler yoğun yağışlardan yana şikayet ettikten sonra yağmuru durduruyor. Sonuç; kuraklık. Şikayetin ardından gelen mahrumiyet, feci, çoğu zamansa telafisiz. Önceki akşam yatağında yan yana uzanmışken biz, okuduklarını anlattı Ouz ve beraberce şikayet etmekten vazgeçtik. Kabulleniş…

Hayat her şey dahil, paket program. Her işi kotarmak, üstesinden gelmek zorunda falan değiliz yani, akış.

Bazen olmaz. Hatta o kadar güzel olmaz ki; şükrederiz.

Kime ne düşünüyorsak, niyetimiz neyse o gelsin. Hayırlısı… Aylar, günler, günün doğumu – vedası, dualar hayırlı olsun. Hep bir yol vardır…

Hâlâ karar veremediyseniz akşama ne pişirsem diye fazla düşünmeyin; çorba, pide, peynir, zeytin, reçel, çay candır.

 

Eyvallah

özgür tamşen yücedal

 
1 Yorum

Yazan: 22 Mayıs 2018 in GENEL

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , ,