Babacım,
Tam bir yıl geçti. Sensiz.
O güzel ruhun nerelerde bilmiyorum ama eminim huzurdasın. Geçen hafta uzun yolda, geçtiğim manzarayı uzun uzun izlerken, uzun uzun düşündüm gene seni. Göğün pusunun altındaki ağaçları, geniş tarlaları, edalarıyla kalabalıklar halinde uçan kuşları, rüzgarı izler seni düşünürken işte şu an olduğu gibi bir yumru oturdu boğazıma. ‘’ Geçen sene bugün yoğun bakım kapısında bekliyorduk. ’’ diye geçti aklımdan. ‘’ Gene böyle soğuk günlerdi. ’’ diye de düşündüm. Ve ‘’ Yıllar nasıl da hızlı geçiyor. ’’ diye. Çünkü çocukluğumda yaptığımız uzun yollar da geldiler aklıma babacım. O yaşlarda sıkıldığım manzaralar şimdi hatıra yüklüler. En çok sen varsın o manzalarda.
– Yolu düşünmeyin kızım. Etrafınızı izleyin. Ağaçları, kuşları izleyin. O zaman yol sıkıcı gelmez, derdin.
Birçok öğretin gibi bunu da çok geç anladım babacım. Yola çıkmakmış önemli olan, çıkabilmekmiş. Yol yolda şekilleniyormuş. Her şey yolmuş baba.
Ölümünden bir süre önce beraber katıldığımız son cenazeden sonraydı; caminin hemen yanındaki çaybahçesinde, ağaçların gölgesinde oturmuştuk. Çay ısmarlamıştın annem ve bana. Sohbet etmiştik. Orada söylemiştim size ya babacım; yeni bir yola çıkmaya karar verdiğimi. Gözlerin dolmuştu. Hep dolardı o güzel gözlerin. Hemen içlenirdin bizlerle ilgili konularda. Neyse işte babacım haberin olamadı yolculuğumdan, yolda yaşadıklarımdan, yaşıyor olduklarımdan… İyiyim iyiyim sakın merak etme. Zaten sık sık gelip rüyalarımda konuşup rahatlatıyorsun beni Güzel Ruh.
Ah babacım.
‘’Değişmeli,’’ dediğim çoğu şey değişti. Çok şükür sağlık, huzurla, kolaylıkla oldu, oluyor her şey. En büyük haberime hazır mısın: Çocuklarla beraber senin çok seveceğin bir muhite taşındık. Martı sesleri var babacım. Vapurlar uyandırıyor bizi sabahları. Balıkçılardan taze balık alabiliyorum. Tıpkı senin yaptığın gibi; kızartırken gazete kağıdı seriyorum mutfak tezgahına. Tıpkı doğduğum ev gibi, yeni yaşantım tam karşı kıyısında. Ve biliyor musun; çocuklar buldular burayı, elimden tutup onlar getirdiler beni buraya. Ah keşke görebilseydin babacım. Ha belki görüyorsundur. Her sabah göğe ilk bakışımda yolladığım selamları da alıyorsundur. Nasıl bir şeymiş bu özlemek; özlemek bir daha göremeyeceğini bildiğine duyduğunmuş babacım. Senden önce kimseyi özlememişim meğer ben. Hattı kapanmış telefon numaran hâlâ duruyor rehberimde. Yazdığın son mesaj…
Sana önermek istediğim sayılarca kitap oldu senden sonra. Anlatmak istediğim sayılarca masallar. Inanamadığım sayılarca karşılaşmalar. Çocuklarla, Özlem’le, Serkant Abimle paylaşıyorum birçoğunu. Bakıyoruz birbirimize babacım merak etme sakın. Böbreğime bile iyi bakıyorlar elbirliğiyle.
Oğuz’un boyu beni geçti, gerçi boy olarak beni geçmek pek zor değil ama neyse. Seni o kadar çok anlatıyor ki bana duysan inanamazsın. Ona ‘’Sen takma kafana hiçbir şeyi, mutlu olmana eğlenmene bak evladım,’’ demişsin ya en çok onu hatırlatıyor bana; kafama bir şey takmayagöreyim. Senden öğrendi çok şükür doğayı sevmeyi de. Odasını görmelisin; botanik bahçe yaptı. Olsan anlatırdı hepsini sana tek tek. Elif’de döndü, beraberiz. Hele Elif’in olgunluğu, desteği, cesareti… Ah babacım onları Duygu’yla birarada görsen gene titrerdi dudakların, mutluluktan. Duygu üniversite sınavı için hazılanıyor, istediği yeri kazanacağını biliyoruz. Onu da merak etme sakın; ihmal etmiyor genç olduğunu, neşesi yerinde onun da çok şükür. Özlem zaten bildiğin gibi; süper kadınımız. Her an beraberiz. Oldukça yoğun çalışıyor. Ha, aracıyla ilgili her şeyi sıkıca o takip eder oldu bilesin. Galiba hepimiz sana benzemeye başladık. Serkan Abim de çok iyi baba. Dedim ya Onu da sana benzetiyorum bazen. Sanki seninle sohbet ediyormuşum gibi hissediyorum onunla konuşurken. Ne uzun yollara götürdü beni bir bilsen, nasıl iyi geldi o yollar. Sessizliğin sesi vardı her anında. Arada O’da balık alıp geliyor, ben de salata hazırlıyorum. En son barbun almıştı, her lokmada seni andık be babacım. Evet evet hâlâ aynı iştahta çok şükür. Özlemek ne menem bir şeymiş be babacım.
Tatlı sözün, kibarlığın, zerafetin, inceliğin, iyiliğin, tevazunun, bonkörlüğün, affediciliğin timsali senin gibi birini daha tanıyabilir miyiz? Bilmiyorum ama iyi ki iyi ki babamız sensin. Bozulmaz, sarsılmaz temellerin bizlere emanetler.
Kâh domatesin kırmızısında, kâh tereyağına kırdığım yumurtanın kokusunda, kâh şiir dizesinde, Oğuz Atay romanında, ağacın yeşili, rüzgarın yeli, gece duam, şükrüm, teşekkürlerimdesin babacım. Ama en çok denizdesin babacım, en çok denizde. Belki de o sebeple denize yakına getirdi çocuklar beni. Her dalga sesi, her martı kanadında denize atılan iyiliklerle beslenelim diye.
‘’Sen iyilik yap denize at. Yaşadığını denize anlat.’’ diye diye gözümüzün gördüğü tüm denizleri iyilikle doldurdun be babacım. Hastanede yanında dönüşlerimden birinde isyan etmiştim denize, martılara, dalgalara, rüzgara. ‘’Ne anlatayım ben artık size.’’ diye. Allahtan alınmamışlar bana. Şimdilerde onlar güzel şeyler anlatmaya başladılar bizlere babacım.
Meğer hayattayken bize deniz senmişsin babacım. Tüm iyilikleri o güzel kalbinde taşıyan senmişsin.
Selam olsun.
Özlemle.
Kalbimle…
Özgür Tamşen