RSS

Aylık arşivler: Nisan 2017

stresimin papucu

Günaydın! Yani doğan güneşle beraber aymış olmamız gerekiyor. Ay mış, ay mamış, aymak isteyen, istemeyen herkese ‘merhaba’ dersem sanırım selamı genellemiş olacağım.

Merhaba!

Benim gözler uzunca süredir sabah minarede hoca ‘allahu ekber’ dediği an açıldığı için, gün beni döve döve aydırtıyor. Ayıyorum ne değişiyor; mal gene aynı mal. Elde bir günlük yapılacaklar listesi, kafada bir avarelik, dilde aynı hece, radyolarda hep aynı şarkılar… Hava durumundan hiç bahsetmeyeyim ki; baharın gelmesiyle gevşemesi gereken yanlarım ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Sıkılaşmasını istediğim yerlerimdense hiç haber yok. Feyza ‘’Çok farkettin, farkında değilsin. Biraz daha bekle yaz gelir gelmez değişim birdenbire, aniden, sen bile anlayamadan oluyor, göreceksin.’’ dedi. Inandım. Inanmak istedim de inandım. Inanıyorum. Inanmasam da neyime, nereme.

Ama Einstein’a bakacak olursam, inanmam- istemem yeterli. Adam demiş, kitabında da okudum:

“Her şey enerjidir ve her şey yalnızca bundan ibarettir. Sahip olmayı istediğiniz gerçekliğin frekansına uyumlandığınızda artık yapacak bir şey yoktur o gerçeklik size ait olur. Bundan başka bir yol yoktur. Bu felsefe değildir. Bu fiziktir.”

Valla yemişim bu lafları. Benim artık tek gerçeğim var ona giden yolda da; ben sıçayım bu fiziğin de, enerjinin de, dilemenin de, olumlamanın da ta içine. Içimden her an ne geçtiğini falan nasıl takip edeyim, hatırlayayım? Olacak olan oluveriyor olduktan sonra da geçip gidiyor işte, bu kadar basit. Böyle bir mesaj daha yazdım geçen gün, gerçi yolladığım kişi henüz okumadı, fiziksel, düşüncesel enerjim yeterli değil demek ki!

Ama aslına bakacak olursanız bunlarla fazla kafa yoracak ne vakit aralığı ne de enerjim olduğu dönemde değilim. Ailede bir TEOG bir de LYS’li olması şu dönem benim, bizim için yeterli. Stres alıp, enerjik-dinamik-yolunda tutacağız diye biz aileler döndük birer stres topuna. En azından kendi adıma konuşuyorsam ki, kendi adıma konuşuyorum: halim; içler acısın.

Birkaç hafta önce Oğuz (9) bu sorunumu çözecek diye çok ümitlendim. Günlerce anlatıp başımın etini yedi: ’ Stres Çarkı diye bir şey var anne, bak. Süper bi’şi. Internetten alalım, lütfen. ‘ diye diye. Ona da inandım, aldık. Almışken planladığımız üzere haftaya yazlığa giderken götürmek üzere oradaki arkadaşlarına da aldırttı. Olan gene bana bana.

Iki gün sonra kargo paketi elimizdeydi. Ne oldu? Stersim daha da arttı. Oğuz’un anlatım, alma aşamasında durmadan başımın etini yiyerek yaşattığı stersi eklersek ben oldum baştan ayağa stres. Ben ne bileyim çevir çevir dur, hızlı durmadan dönmesi için uğraş, olamayınca sinirlen-hırslan, benimki seninki kadar hızlı dönmüyor diye uğraş bir alet olduğunu! Ben sandıydım; yutacağım ve stresim geçecek. Halbusem öyle değilmiş bu Stres Çarkı dedikleri meret. Bir de üstüne para ödedim. Elinde uğraşağımızı bileydim verirdim ellerimize metrelerce balonlu naylon, patlata patlata atılırdı o stres. Hele hele kaybettiğini falan düşünemiyorum. Hayal etsenize onu bulmaya uğraşırken yaşayacağımız stresi! Sonra da bana küfür etme diyorlar, nasıl. Bak gene streslendim.

Burada bırakayım en iyisi. Şimdi duş alıp çıkmalıyım. Elektrik süpürgesi bozulmuş tamirciye götürmem gerekiyor. Döşemeciden minderler alınmalı, market alışverişi, kasaptan kıyma alınacak, yeni başlanmış kitap da var. Ağzım gözüm derken bakacağım saat olmuş 17:00-18:00 servis kapıda.

Zamanın hiç umurunda olmadığımı gözönünde bulundurunca kıçımı koltuktan kaldırmalıyım artık.

‘’ … hiçbirimiz unutmamalıyız ki; hayat bir insanın kendini, geçmiş acılarını bu kadar önemsemisine aldırmaz. Hızla akıp gider. Geriye yaşanmamış, yazık edilmiş onlarca yıl kalır. ‘’ ( Unutursun / İclal Aydın – sayfa 301 )

Hadi kaçtım!

Eyvallah

özgür tamşen yücedal

 

 
1 Yorum

Yazan: 21 Nisan 2017 in GENEL