RSS

formül

04 Mar

ekran-resmi-2017-03-05-00-20-20

Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır. Söylenmiş bazı sözlerin bir ömür silinmeyen izleri. Yüreğe mühür vuran bakış vardır bir daha hiçbir gözde göremediğin. Tadı hayatının damağında kalan aşklar. Asla fayda etmeyen son pişmanlıklar. Geçmeyince biraz fazla üflememiz gereken acılar. Ukde kalanlar, boğazda düğüm olanlar, anlamamak ya da yanlış anlamak git gelleri… Tekrarı olmayanlar. Bile bile hem de. Bir de hiç ele geçmeyen ve artık ele geçme ihtimali için çok yorgun olunanlar, geç kalınanlar. En fenası bunların hepsini tam da geç kaldığımızda anlamak, farkına varıyor olmak. Sonra kimseye, hiçbir yere, muhabbetlere, kahkahalara sığamamak. En sonunda kalabalık bir göz odalık yalnızlık. Söylesen duyulmaz, göstersen görülmez, anlatsan anlaşılmaz kocaman yürek.

Başkalarını geçtin durmadan konuşan kendini anlayamıyor, duymazdan geliyorsun. Çaresizlikten mi? Kıstırılmış olmaktan mı? Dönüşü olmayan yollar bu kadar çok mu? Hayat bu kadar uzun mu? Korku bunca hapiskâr mı? Dönüşü olmayan tek yol dermansız dert değil mi? Asıl o zaman en geç kalmış, en pişman olmuş, dönüşsüz, son şanssız kalmış olunmuyor mu? Insan yalnızca o duruma düşünce mi, atacak tek kurşunu kalmadığında mı cesaret doluyor içi? Ve asıl mucize ve en büyük aptallık bunu unutarak kendimize büyük, hayata küçük hatır gönül, ilk şans son şans, bu değil bir dahakine… diye diye zamanı öldürmek değil mi?

Jorge Luis BORGES yazmış olduğu gibi, ölüme yaklaşmadan; hata yapabileceğinin, kusursuz olmak zorunda olmadığının, her şeyi ciddiye almaması gerektiğinin, risk alabileceğinin, dilediğince dondurma yiyebileceğinin, istediği yerde olabileceğinin, yalınayak gezebileceğinin, gün doğumlarını kaçırmaması gerektiğinin, görmediği yerlere gitmesi gerektiğinin … farkına varıyor insan demek ki. Ve son cümlede yazdığı gibi; ikinci bir şansı olmadığı ve ölüyor olduğunu bildiği gibi.

Son üç gündür izlediğim, okuduğun her şey gitmeye, değişmeye, değiştirmeye cesaret edebilmişlerle ilgiliydi. Aman korkmayın benim bir yere gittiğim falan yok! Ama insan düşünmeden edemiyor; ‘Nasıl cesaret ediyorlar? Bizden farklı olan neleri var?’ diye. Kaybedecek bir şeyi olmayan insanlar zırvalığına başlamayın, lütfen.

Elf’le katılmış olduğumuz söyleşide

Memnuniyet # Mutluluk

formülünü yazdılar tahtaya. Yoksa cesareti olmayan milyonlarca insan, memnuniyetin güvenli sularında memnun muş, mutluy muş gibi yaşayıp gidiyor olmayalım. Hiç ölmeyecek miş gibi yaşıyor olmayalım. Hayatımızda önceliği statü, para, güvence, yalan ilişkiler, menfaat almış olmasın.

Bir deneme yapıp, yanınıza yalnızca kendinizi alıp canınızın istediği bir yere gittiniz mi hiç? Birkaç günlüğüne. Hiç olmadık bir zamanda. Kimsenin dediğine, diyeceğine kulak asmadan. Ben yokken ne yaparlar, nasıl hallederler diye düşünmeden. Gidin. Gidin ve görün sandığınız, gözünüzde büyüttüğünüz kadar değerli, büyük müsünüz? Dünya sizin etrafınızda mı dönüyor?

Gidin, düşünün. Gerçek olan ne? Asıl önemli olan kim?

Hele bir de gittiğiniz yerde sizi karşılayan mavi olursa işte o zaman susun ve izleyin.

Bahane mi arıyorsunuz?

Bahane göt gibidir, herkeste var bir tane. Susun.

Eyvallah

özgür tamşen yücedal

 
Yorum yapın

Yazan: 04 Mart 2017 in GENEL

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

 
%d blogcu bunu beğendi: