Son günlerin soruları:
Güven nedir?
İnsan yalnızca kendine mi güvenmelidir?
İnsan kendisine bile güvenmemeli midir?
Hiçkimseye güvenmeden nasıl yaşanır?
Arada kaybedilen güven tekrar sağlanabilir mi?
Işte akşam vakti bunları önüme dizmiş salonda cama ve geçen hafta beyaz saksıya diktiğim kılıç çiçeğine sırtını dönmüş uzun koltukta oturmuş anlamsızca parke döşemesinin üzerinde serili krem rengi halıya dalmış bakarken telefon çaldı; Serkant Abim. Telefon sohbetimizin sonlarına doğru ona da sordum bu soruları, ne oldu?
‘’ Ne tür güveni kastediyorsun?
Mutlaka güvenmek mi gerekiyor?
Güvendiğin zaman güvende mi olursun? ‘’
Ve o an yaşadığım şaşkınlıktan aklımda tutamadığım birçok soru daha eklendi sorularıma. Gerçi son söz olarak: Fazla yorma kafanı bu şeylere yeğenim yaşa gitsin, dedi ama bu satırları yazıyorsam henüz geçememişim. Geçer biliyorum en azından.
Içimin derini tüm bu soruların hortlama sebebini biliyor, biliyorum. Son aylarda elimden gitmesin diye çok direndim, direnmem yetmedi, gitti. Uzun yıllardır mefaatsizce saygı, sevgi, güvenle tanıdığım, taşıdığım, anlattığım, özü sözü birdir, sözünü tutar diyere toz kondurmadığım dağa karlar yağdı. Haklıdır. Haksızdır. Ki bence herkes kendine, kendince haklıdır. Ama mevzû haklılık değil. Güven.
‘ Güvenmek risktir, cesarettir bir de hayal kırıklığıdır, bezginlik bazen de ayrılıktır.’ derler. Galiba güvenmek en çok hayal kırıklığı, ayrılık demek. ( Şimdi hayal kırıklığı deyince, hayal kurmuş olmak mı gerekiyor. Eğer öyleyse benimki hayalsiz hayal kırıklığı. ) Bu da geçecek. Geçtikten sonra ardında kendimize güvenimiz yerinde duruyorsa sorun yok demektir, değil midir? Çünkü güven stoklarım tükenirse yapayalnız hissederim. Herkese karşı hissedilen şüphe, güvensizlikle yaşayamam. Yaşayamamayı bırakın benim aklım ihtimal hesapları yapmaya bile yetişemez, yettittiremem. Nereden mi biliyorum? Başka ilişkilerimde denemişliğim var.
Ne yapabilir?
Bu anlattığımı bana karşı kullanabilir mi?
Söylesem mi?
Söylemesem mi?
Duysam mı?
Duymasam mı?
Gibi gibi saçma sabuk sorular sormayı denedim kendime, içimden. Yapamadım. Ben ben olamam o zaman. Özgür düzdü, düz kalacak. Yapacak başka hamlem yok. Karşımdaki dağ olsun olmasın yağacak kar ona yağacak diye bir cevap buldum kendime. Niyetim benim, lafım benim, arkam sağım solum benim. Hele ki; ağzında bal olan arının bile götünde iğne varken daha ne olsun.
Üstüne üstlük son hafta elime aldığım kitaplardan bir tanesinin yazarı feci ukala bir diğerinin yazarı ilkokul öğrenci sevisiyesinde cümleler kurabiliyorken hangi pazarlama stratejisiyle kitabı ön raflarda aklımın almadığı iki kitap okudum. Okudum ama sorun niye; güvenilir çevre önerileriydiler. Bakın gene hayal kırıklığı. ( bu konuda da hayal kurmadığım halde elimde bir hayal kırıklığı daha oldu.)
Her zamanki gibi konudan konuya atlayasım var amma velakin uykum daha ağır basıyor, gözkapaklarım ağırlaştı. Zıbaracağım.Uzun ayrılıktan sonra kısacık bir kavuşma oldu biliyorum ama inanın ki uykum tüm hızıyla gelip yerleşti bedenime.
Yukarıda geveleyip tekrar okuyarak gözden geçiremediklerim özetle, babamın özetiyle:
İyi Niyetten Kaybeden Olmaz!
O saplar keserler dönüyor, her şeyin günü geliyor. Ki; biz buna bile kafa yormadan niyetimize, niyetlerimize sahip çıkalım. Gönül huzuruyla iyi uykular diliyorum. Hasta olanlara şifa, darda olanlara deva diliyorum.
Eyvallah
RANT İÇİN ZEYTİN AĞAÇLARINA KIYMAYIN!!!!!
özgür tamşen yücedal
oguzsuzen
08 Haziran 2017 at 11:00
Kaleminize sağlık ne de güzel açıklamışsınız durumu.Dünyamız hayallerle örülü bir gezegen ve maalesef bazıları kırılıp dökülmeli ve yeniden yeşermek üzere tüm gücünü toplamalı insan.
BeğenBeğen