RSS

sevgi saygıyla

27 Oca

Yollamış olduğum mesajı okudum babacım, günaydın.
Ah babacım ah! Milyonlardan oluşan nesillere, bizlere yazık ettiler. Camları yarıya kadar griye boyalı sınıflarda gözlerimizi boyadılar, beyin körü yaptılar bizleri.
Yıllar önce Serkant Abim’in hediye etmiş olduğu kitapta okumuştum Köy Enstitüleri’ni ve aydınlanan nesillerin önlerini kesmek, koyun sürüsü gibi, balık hafızalı, vasıfsız halk yaratma çabalarının başlangıcı olarak kapatılış hikâyelerini.
Ki; sonuç alınmış olduğunun kanıtıdır bugün bir arpa yol almayı bırak büyük bir hızla geriliyor oluşumuz. Üzüntümün yanında bu şekilde yaşamayı, gelişmemeyi, cehaleti, bilgisizliği kabul edip böyle yaşamayı seçen insanları anlayamıyor oluşumsa ayrı…
Ama yaşım ilerledikçe artık insanlarla beşerî ilişkilerimde beklentiyi gönül cehaletine kadar indirmiş bulunmaktayım babacım. Kalbi körleşmiş olmasın insanın…
Şükür ediyorum ki; senin gibi bir rol modeli izleyerek büyüdüm, şanslıyım. Öğrenmenin yaşının olmadığını, donandıkça daha da güzelleşildiğini seni izleyerek öğrendim canım babam. Kendimize karşı sorumlu olmayı çoğu ebeveyn gibi anlatmadın gösterdin, örnek oldun. Sağol.
Biz bunları konuşuyorken içinde bulunduğumuz yüzyılda, yeni gezegenler keşfedilmiş, gezegenler arası komşuluğum temelleri atılıyorken, yapay zeka insanoğlunun yerini almaya hazırken, elimizde kalan son toprak – su – oksijene endişeyle sarılmış bizim gibiler azalmışken (tutunacak zeytin dalı bulduğumda öpüyorum inanır mısın!) hâlâ savaş var baba, hiç uğruna, uyuşturucu-para arası güçle yönetilen bu dünya düzeninde başkalarının hırsları uğruna gencecik insanlar ölüyorlar aklım almıyor. Sonu gelmeyecek değişmeyen değişmeyecek dünyaya kurdukları düzen, lanet olsun.
Çokça düşünüyorum senin gibiler, bizler gibiler, kırılan bir dalın peşine, yaralı bir hayvana üzülenlerle beraber bu kadar kötü insanlar da yaratıldılarsa vardır bir sebebi? Sen de düşünüyorsundur, eminim. Bulabildin mi bir cevap! Bunca kötülük karşısında yıllar içinde iyi insanların birbirlerini bulduklarında hiç bırakmamaları, bula bula çoğalmaları, sınırları aşıp kötüleri yenmeleri gerekmez miydi! Yenemedik, yenemediler olamadı be babacım. Gencecik insanlar ölüyor, zehirleniliyor, çocuklar satılıp hamile bırakılabiliniyorlarsa, hayvanlara tecavüz ediliyorsa, kitaplar yasaklanıyor, sipariş televizyon dizileriyle beyinler yıkanıyor, üç kuruşa insanlık satılabiliniyorsa birbirlerini bulamamış ya da tanıyamamış iyi insanlar babacım.
Her şeye rağmen, düzene rağmen, tüm kötülüklere karşı yaşamaya devam. Ailemize, çocuklarımıza, sevdiklerimize sahip çıkabilmek, koryup kollayabilmek için birbirimizi, yaşama devam! İnadına dimdik! İnadına daha çok severek!
Sevgi saygıyla öperim ellerinden kalbi, beyni, ruhu temiz ve sevgi – bilgiyle dolu babacığım.

Not: Babamın dün gece bana yollamış olduğu whatsApp mesajına cevabımdır. İşte mesajı:

“Alıntıdır..

BERKANT ve SAMANYOLU ŞARKISI….Bir sarkisin sen, omur boyu surecek.
Hiç merak ettiniz mi, şehirde değil, kerpiç evli bir köyde 1938’de dünyaya gelen ve 2012 yılında aramızdan ayrılan, unutulmaz “Samanyolu” şarkısını söyleyen Berkant, ortaokuldayken piyano çalmayı nereden biliyordu ?.. Yetmiş sene evvel, ilkokuldayken, memleketin yüzde doksanında radyo bile yokken, mızıka ve akordeon çalmayı kimden öğrenmişti ? Henüz 14 yaşındayken, Frank Sinatra, Dean Martin, Nat King Cole şarkılarından oluşan repertuvara nasıl sahip olabilmişti ? Dedim ya, 1938’de köyde dünyaya gelen çocuk.. On sekiz yaşındayken orkestra kurmayı, Saksafon çalmayı, hangi vizyonla akıl etmişti ?..
Çünkü..
Babası Hasan Akgürgen’in Köy Enstitüleri’ndeki görevi nedeniyle Ankara’nın Hasanoğlan Köyü’nde dünyaya gelmiş, ilkokula Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde başlamış, babasının tayini gereği, Bilecik’e, Denizli’ye gitmiş ama, ailesi tarafından hep “köy enstitüsü ruhu”yla büyütülmüştü..
Berkant’ın temel eğitimini aldığı Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde ; tarih derslerini Ordinaryüs Profesör Enver Ziya Karal, zooteknik derslerini Profesör Selahattin Batu, ekonomi derslerini Profesör Muhlis Ete, kültür-edebiyat derslerini Sabahattin Eyüboğlu, ziraat derslerini Profesör Kazım Köylü, coğrafya derslerini Profesör Ferruh Sanır veriyordu. Peki, ya müzik derslerini ?.. Âşık Veysel ve Ruhi Su !..
Ankara Konservatuvarı’nın saygın ustaları klasik müzik öğretiyordu. 1945 senesinde, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nün enstrüman demirbaşı şöyleydi : 259 mandolin, 55 keman, 37 bağlama, 8 akordeon, 3 piyano, 3 davul, 1 metronom ve 1 pikap..
“Harika çocuk”lar Suna Kan ve İdil Biret, enstitüye misafir getiriliyor, köy çocuklarını teşvik için yaşıtlarından keman ve piyano dinletiliyordu. Âşık Veysel ve Ruhi Su ise saz çalmasını öğretiyordu. Âşık Veysel, enstitü bahçesine kiraz fidanı dikmiş, seneler sonra ziyaret edip kollarını açarak kiraz ağacına sarılmış, nasıl boy verdiğini hissetmişti..
Resim yapıyorlar, voleybol oynuyorlardı.. Sinema salonu vardı, tiyatro salonu vardı..
Bedri Rahmi Eyüboğlu bir hatırasını şöyle anlatmıştı :
“Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne gitmiştik. Okulun hayvanlarını barındıran ahırda bir çocuk gördüm. Gece nöbeti ona düşmüş, elinde kitap vardı, dalmıştı. Shakespeare okuyordu. Okuduğunu nasıl kavradığını, ertesi gün oynadıkları piyeste gördük..”
Mozart, Vivaldi, Beethoven dinliyorlar ; Gorki, Tolstoy, Zola okuyorlardı. Molieré’in “Kibarlık Budalası”nı, Sofokles’in “Kral Oedipus”unu, Gogol’un “Müfettiş”ini sahneliyorlardı.
Mesela, bir mezuniyet töreni programı sırasıyla şöyleydi : İstiklal Marşı, bağlama konseri, türküler, mandolin konseri, şiirler, keman konseri, piyano konseri, koro, Anton Çehov’un “Bir Evlenme Teklifi”, diploma takdimi ve topluca oynanan zeybek…
Tüm zamanların gelmiş geçmiş en şöhretli şarkısı “Samanyolu”nu ölümsüzleştiren, dededen toruna nesiller boyu adeta marş gibi ezberleten Berkant, işte bu “ruh”un Türkiye’ye armağanıydı..
İşin ilginç tarafı, romantizm tarihimizin en önemli şarkısının adı “Samanyolu” ama, şarkının içinde tek kelime “Samanyolu” geçmiyor..
Tıpkı, eğitim-öğretim tarihimizin en önemli parçası KÖY ENSTİTÜLERİ’nin, günümüzün eğitim sisteminde adının geçmemesi gibi..
Yılmaz Ozdil
VEEE…….BUGÜNKÜ DURUM😥😥
1 Nisan Çarşamba günü köy okulumuzda gerçekleştirilmek üzere Opera Sanatçısı Devrim Demirel ve bir grup sanatçıdan oluşan topluluğun okulumuzda eğitim konserinin izin yazısını Antalya Elmalı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü”ne yazdık. Bugün iznin verilmediği telefonu geldi. Antalya Elmalı İlçe Milli Eğitim Müdürü Recep Akalın”ı arayıp iznin verilmeme nedenini sorduğumda “ÇOCUKLAR NE ANLAR OPERADAN!” yanıtını alınca şoka girdim. Şimdi sizlerden isteğim bu yazının altına asla yorum yapmamanız ve sadece paylaşmanızdır. 3 yıllık öğretmenliğim sürecinde hiçbirşeyden ve hiç kimseden korkmadım. Emeklerimin ve yaptıklarımın hep arkasında durdum. Bir eğitimcinin eğitimle asla bağdaşmayan cümlesini duymak beni çok üzdü.
Sizler ne olur çocuklarınızı müzikten, operadan, senfoniden, halk müziğimizden, köy müziğimizden uzak tutmayınız.
EMRE DAYIOĞLU
ANTALYA ELMALI İLÇESİ BAYRALAR KÖYÜ
MÜZİK ÖĞRETMENİ.”

         

                  özgür tamşen yücedal

 
Yorum yapın

Yazan: 27 Ocak 2018 in GENEL

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

 
%d blogcu bunu beğendi: