RSS

Günlük arşivler: 16 Nisan 2012

AZ GİTTİK UZ GİTTİK…

   Çocukluk yıllarım. Ya da ön ergenlik falan, net hatırlamıyorum. Gerçi hayatımın neresinde olduğumu hesaplayarak yaşamaya ne zaman başladım onu da hatırlamıyorum. Neyse işte çok zaman önceydi, her gece uykuya heyecanla yatardım. Kuracağım hayalimin heyecanıyla. Bir ormanda yaşadığımı hayal ederdim. Ağaçları keserdim önce. Onlardan ahşap bir kulübe yapardım kendime. Küçücük, içinde kilden yapılmış bir şömine olan. Sabahları uyanışımla yıkılan ve her gece tekrar tekrar yapmaktan yılmadığım kulübe. Bir de köpeğim olurdu. Sarı renkte, kocaman bir köpek. Tahta yatağımın yanında dizili onlarca kitap. Hava kararınca ateşin ışığında okurdum. Sabah öten kuşlar, kış geldiğinde yağan kar, ağaçlara tırmanan sincaplar… Kötü hiçbir şey yok. Ne tehlikeli hayvanlar, ne yiyeceğim derdi, korkunun endişenin hiçbir türlüsü giremezdi içine.

   Şimdi nasıl? Çocukluğuma ulaşamayacağımı biliyor olsam da en azından yakın kalabileceğine inandığım için hayallerimi kaybetmemeye çalışıyorum. Sıkı sıkı sarılıyorum. Beni heyecanla yatağa çekebilecek hayaller arıyorum. Ama ne yaparsam yapayım çocukluğumda ki gibi olmuyor, olamayacak da. Çünkü içinden çer çöpü, ihtimalleri, ayrıntıları ayıklamayı beceremiyorum. Şimdi gene kessem ağaçları, dünyanın çöl olma yolunda hızla ilerlediği gelir aklıma, kesemem. Köpek desem ne yer ne içer? Ben ne yiyeceğim? Avlanamam! Nesilleri tükeniyor. Avlanmazsam ne yiyeceğim, ne giyeceğim? Aynı kitapları kaç kez okuyabilirim? Peki, ne oldu da kaçtım bu ormana? Kim, ne korkuttu, bitirdi beni ki? Hadi bakalım buyur buradan yak. Bunlar gelip girince hayalin içine, dönersin gerisin geriye. Az gidip uz gidip varamadığın yere.Yani gerçek hayatın içine. Saat gece yarısını geçmiştir çoktan. Sabah gidilecek, yapılacak iş. Doyurulacak çocuklar, koca. Duyulmak ya da söylenmek istenmeyen onca kelime. Onlara karşılık akıldan geçen ama dile dökülmeyen onca güzel kelime. Yalnızca müzik çalarları kulaklara takarak kaçılabilen yalnızlık. Unutulamayan, özlenen sevgililer. Paylaşılamayan anlar. Edilen dualar. Gidilmek istenen ama bir türlü gidilemeyen yerler. Yapılamayanların ayıklanarak sürekli yenilenen yapılacaklar listeleri.

   Ve mucize! Güne gözlerimizi açmamızla can bulan beden. Gece kaybolduğu yerlerin çıktığı sokaklarda dolaşmış, çoğu zaman yorulmuş zihin. İşte büyüdükçe kuramadığım hayaller, kurmaya çalıştıkça içine ettiğim hayaller.

   Ama her şeye, gerçekten her şeye rağmen yaşamaya değer hayat. Düşe kalka da olsa ” sağlık olsun ” diyerek yaşamak zorunda olduğumuz, bize bahşedilen en güzel hediyemiz hayat. Kaybedişlerimizin değil yalnızca vazgeçişlerimizin bizi yenebileceği hayat.

   Hoş gelsin içinde tazelik gizleyen, aydın olmasını dilediğimiz yeni günler. Yeni haftamız hayırlı olsun, aydın olsun, mutlu, sağlıklı olsun. Bir de melekler bizimle olsun. Çarşambaya görüşmek dileğiyle hoşçakalın.

ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL

 
3 Yorum

Yazan: 16 Nisan 2012 in GÜNLÜK, İNSANOĞLU