Kafam allak bullak oldu! Arapsaçı misali… ‘’ Günaydın ‘’ diyerek uyandığımız, ‘’ İyi uykular ‘’ diyerek uyuduğumuz günleri geceleri daha şimdiden çok özledim. Geçen saat 02.00’ye kadar ekran başında duran adamla durduğum gecenin ertesi sabahı gözlerimi açtığımda Erdo’ya söylediğim ilk şey ‘’ Adam hala duruyor mu? ‘’ oldu. Oğuz ( 6 ) ‘’ Ne zaman direnmeyi bırakacaksınız? Yeter hep haberler, haberler bıktım! ‘’ diye isyanlarda. Arkadaşlarımla telefon konuşmalarımız ‘’ Neler olacak?’’ la başlayıp ‘’ Hayırlısı ‘’ temennisiyle bitiyor. Yaz gelmiş neyime! nidası içimizde dilimizde. Her gün bir yenisinin eklendiği mektuplara bir de benim yazdığım eklensin başbakana bir de ben mi mektup yazsam? Dursam mı? Önüne gelenin söylediği gibi ‘’ Benimde elimde belgeler var! ‘’ mı desem bilemiyorum. Ne halt etsem şaşırdım.
Ülke de tüm bunlar yaşanıyorken olup bitenden haberi olmayanlarla karşılaştığımda ise ne hissettiğimi söylemeyeyim. Herkesi zırcahil olmakla itham eden zır-âlim danışmanlar, kendisinden farklı düşünce, kültür ve yaşam biçimleri benimsemiş bütün insanları aşağılayan – ayrıştıran başbakan, haber alma özgürlüğünü hiçe sayarken asparagas haberlerin yayılmasına zemin hazırlayan televizyon kanalları – gazeteler, aldığı emiri uygulayıp uygulamama ya da nasıl uygulaması gerektiğine karar verebilecek polis memurları, dilinin kemiğini olmadığının kanıtı olacak biçimde yorumlar yapan – paylaşımlarda bulunan insanlar, hükümetin istifa ettiğinin sabahı hemen sorunsuz – kaossuz bir sabaha uyanacağımızı zannedenler, Beşiktaş Çarşı grubundan terör örgütü çıkarma becerisini göstermiş olanlar, ampulü ağzına koyanlar, götünde kıl arananlar…
Daha depremin yarattığını atlamamışken bu yeni travmatik dönemden nasıl çıkarız? Hızı kesilmeyen haber akışının yarattığı paranoyadan nasıl sıyrılırız? Çoğunluğun yolunu gözlediği eşitlikçi, yatıştırıcı, az yalancı, dik duruşlu, az dolandırıcı, az yiyici, az küfürbaz, egosu yarı şişik bir lider çıkar mı aramızdan?
Kafamın karışıklığı böyle, çığırından çıkmış işler durumu yaşıyor iken, dilime kemik, parmaklarıma ket vurma kararı aldım. Ve bunu da facebook sayfamda aşağıdaki paylaşımla yaptım. Durmaksa durmak, direnmekse direnmek… En azından benimde bir mektubum oldu:
Facebook sayfamı bir süre kullanmama kararı aldım arkadaşlar! Twitter hesabı yeterli olacak. En azından orayı yalnızca haber almak için kullanabiliyorum. Ama facebook farklı!
Ülkemizin içinde bulunduğu süreçte siyasi görüşlere yönelik yapılan eleştiri ve yorumlar benim için sınırları aşmış durumda. Her kesim için aynı şeyleri hissediyorum. Hayalini kurduğum ( en azından benim hayal ettiğim ) bir arada yaşayabileceğimiz gelecekte bunlara yer yok.
Elimden geldiğince hakaret, aşağılama ( kayıtlı dolandırıcılar, yalanlar hariç ) içeren paylaşımlarda bulunmamaya, yakınlarımı rencide edici yorumlar yapmamaya çalıştım. Ha hepimiz insanız oldu da yaptıysam inansınlar üzgünüm. Sokaklarda inandıkları uğrunda canını kaybedenler, bunlara şahit olan çocuklar, hastanede yatanlar, saat 21.00’de çocuğunu uyutmaya çalışanlar, ezilen, küfür edilen, taşlanan, evde çığlığıyla baş başa kalan, susturulan, susmak zorunda kalan, gerçeklerden – yaşananlardan haberi olmayan, körü körüne inanan, menfaati için inanırmış gibi yapan, kendini kandıran, karşısındakini kandırmaya çalışan, yaşadıklarımızı futbol fanatizminden ileride göremeyen, okumayan, okutulmayan, inanacak bir şeyi olmayan… herkes için üzgünüm.
Listeden çıkarma, çıkarılma davasına gelince; çıkartıp iyi yaptılar, çıkartıp iyi yaptım. Burada paylaştığım şeylere, fotoğraflarıma, aileme, gerçek dostlarıma, üzüntü, sevinçlerime, yazılarıma nasıl bakmış, ne düşünerek okumuş olabilecekleri şüphesi kafamda dolanıp duracağına böylesi çok daha dürüstçe.
Nasuh Mahruki’nin hayattan öğrendiği gibi:
” İnsanlık tarihinin, kanla dolu olduğunu öğrendim. Uygar insan, kendisinden başka renkteki insanların bile yaşama hakkına çoğu zaman değer vermemiş. Bu yüzden, yaşama hakkına saygı duymayı; tekrar hatırlamamız gereken değil, artık öğrenmemiz gereken şey olduğunu görüyorum. ”
Önerimdir; paylaştığınız, söylediğiniz şeyleri sakin kafayla bir kez daha okuyun, dinleyin lütfen. Dışarıdan baktığınızda gördüğünüz sizi sevdiniz mi?
Dileğimdir; bizi biz yapan, üzerinde yaşadığımız topraklardan kanımıza geçtiğine inandığım insani değerlerimiz dünyayı yakıp kavuran kapitalist düzenin çarklıları arasında, yalnızca kendi çıkarlarını düşünen politikacılar, egosunu tatmin için uğraşıp bizleri kullanan liderlerin uğrunda yok olup gitmesin.
Tabi bu kararım takipçi, gerektiğinde destekçi, yardımcı, okuyucu, araştırıcı, dinleyici, anlamaya çalışan olmayacağım anlamına gelmiyor. Yalnızca âlemin bu sanalında, saygının
olmadığı, şiddetin desteklendiği bu düzende, hiçbir oluşum, hiçbir yerde yokum ben.
Biz bu değiliz.
Ben hiç değilim.
Sevgiyle…
özgür tamşen yücedal