Alt üst olduk. Kafalarda bir yığın komplo teorileri… Endişe! Korku! Öfke! Canımızın, canlarımızın derdine düştük. Bize birşey olmaz diyenlerin yaşadığı şehirlerde sokaklar bomboş. Kimse çocuklarını okula göndermek istemiyor. Evlerde bekleyen gözler endişeli. Park etmiş her araç olağan şüpheli. Ensede bir gölge mesafeli. Adım başı durdurulup aranıyoruz, aranılsın istiyoruz. Yarın ne olacağını bilmiyoruz. Aslında bilenler var da o bilenler asıl bilmesi gerekenler, bizler yani ülke vatandaşları değiliz. Bin türlü devlet oyunlarının bedeli! Anamızı da alıp gitmemiz istenecek mi! Bizden önce, söyleyenler giderse ana, çoluk çocuk, damat, dünürlerini ona da şaşmayacağım. Şaşkınlık artık çok uzaklarımızda.
Sizleri bilemem, benim yakama yapışmış olan duygunun şaşkınlıkla uzak yakın alakası yok. Onun adı; utanç. Fotoğraftaki genç kızı hatırladınız mı: Cemile. Cizre’de sokakta oyun oynarken öldürülen. Sokağa çıkma yasağı olduğu için cesedi günlerce dondurucuda tutulmak zorunda kalınan. Konulduğu dondurucunun içinde, günler geceler boyunca başında bekleyen annesi için ağlayan Cemile. ( https://ozgurtamsen.com/2015/10/12/olmek-ne-demek/ ) Kimbilir haberimiz olmayan kaç Cemile var bizi bir yerlerden izleyen. Yıllardır şehit cenazelerini duyup üzüldük, ağladık. Abuk sabuk orada burada paylaşımlarda bulunduk. Terörü sözlü olarak lanetledik. Tayini doğuya, güneydoğuya çıkanlar… Evladını doğuya, güneydoğuya uğurlayanlar. Bomba sesleriyle uyuyup, uyananlar. Terör yüzünden iş bulamayanlar, okula gidemeyenler. Terör yüzünden evini barkını terketmek zorunda kalıp büyük şehirlere göçüp şehrin kaosunda yutulanlar. Ortada güvenilecek devlette kalmayınca kime güveneceğini şaşıranlar. Tüm bunları ve daha fazlasını yaşıyorken televizyon programlarında, gazetelerde güvenli hayatlar süren, o da yetmedi bu hayatlarının içinde üstüne bir de şımarıklık eden kuzeyi, güneyi, ortası, batısında onlara uzak gelen ama aynı sınırlar içinde yaşadıklarını bildikleri vatandaş, halkdaşlarını gördüklerinde ne hissettiklerini hiç düşündük mü? Hadi düşündük peki ne yaptık? Düştük mü sokaklara? Oy verirken birlik olabildik mi doğru tarafta? Birlik içinde hareket edip yön verebildik mi gidişata? Canımızın derdine düşmeden anlayabildik mi? O bölgede görev yapmış, yapmakta olanlar daha mı eli öpülesi oldular? Vefa borcumuzun değeri daha mı arttı? Bizlerin sıcak yataklarımızda güvenle yatmamızı sağlayan ve bunun vebalini ödemiş, ödemekte olanlar daha mı yakınımızlar artık? Şimdi, bu saatlerde, bugünlerde neler oluyor o bölgede? Zaten yasaklı olan yayın iyice bitti! Ne kadarını bilmemiz gerektiğine, ne şekilde bilmemiz gerektiğine karar verildiyse o kadarını biliyor, görüyorduk. Üstüne bir de yasak geldi iyice bihaber olduk. Kafamı yastığa koyduğumda üzerlerine bombalar yağan köylerde, kasabalarda yaşayanları düşünüyor daha da utanıyorum. Hissettiğim bu utanç asıl utanması gerekenler yerine hem de.
Ve bu satılmışlar ülkesine dönmüş, zorla –baskı- tehdit- şantajla dönüştürülmüş olan ülkede böyle bir dönemde bile kanalında survivor, dedikodu, evlilik, moda programları yayınlayabilen medya patronları var ise hadi yayınladılar izleyebilen var ise beri gelsin!!! Bu siktiğimin şeyi adaletse ben sanırım adil falan değilim!
Söz uğruna, yüreğinde yeşeren bombalanma korkusunu beslememek, kaçan uykularına kabus olmaması uğruna söz verdiğimiz üzere bugün oğlana doğumgünü yaptık. Nasıl bir ruh hali içindeyim, tarif edemem. Uykuya dalmadan önce son sözü ‘’Bugün dünyanın en güzel günüydü anne.’’ oldu. Sevinmek isteyen yanımın üzerinde tepinip durdu ağlamak isteyen diğer yanım. Kendi halime mi yoksa dünyanın en güzel gününü yaşatamadığım diğer çocuklar için mi daha fazla utanç gözyaşı dökmeliyim bilemeden. Çocukların her şartta ne pahasına olursa olsun korunması gerekiyorken… Bu adaletsizliğin sorumlusu biz büyüklerken… Çocuklar masumlarken… Güneşli günler vaad edip sözünü tutmayan biz büyüklerken… Uçurtmaları vuranlar, Şeker Portakalı’na güvenlerini sarsan, Küçük Kara Balık’ı yalancı çıkaran, Küçük Prens’e inanmayan biz büyüklerken… Bir tarafımızdan tutalım desek tutulacak yanımız yok.
Şehirlerin ışıkları işte şimdi gerçekten söndü. Ampulle aydınlanabilenlere, kendi karanlığını aydınlık sananlara artık söz yok. Söz yok çünkü; artık hepberaber, can korkusuyla yaşıyoruz vaad edilen aydınlık günleri.
Ağaçlar da canlılardır.
Ve
Hiçbir canlının ahı yerde kalmaz.
Dikkatli olun!
özgür tamşen yücedal