Mavi, sıcak bir sabah. Gölgeler istila edilmiş. Karmakarışık, ardı arkası olmayan, peş peşe, bölük bölük parçalar hatırladığı rüyalarının deminde kadın. Mavi, sıcak bir sabah. Serin kirazlar, koyu demli kahveli kahvaltısının fincanı elinde oturuyor küçük balkonundaki hasır koltukta. Pijamasının gök mavisine dalmış bakıyor öylece. Rüyalarının ziyaretçilerinin fısıltıları kulaklarında. Dün almış olduğu mektubun kelimeleri gözünün önünde, o satırları yazan kalemi tutan ele hasretliğine öfkesi içinde.
Öfkeli… O satırlar çünkü en derininde incecik dalı kıran. Her soluğunda olduğu yere batarak içini kanatan dalı. Yıllar sonra, bunca kırılabileceğini unutmuşken en derininden vurulmak… Yalnızlığın ardına kadar açılan kapısının eşiğinde… Yorgunluğunu taşıyamayacak kadar mecalsiz, pijamasının açık mavisine dalmış bakıyor öylece.
Yazılmış olan tüm sözleri söylerken hayal ediyor adamı; tıpkı böyle bir sabahın içinde, deniz kenarındaki köy kahvehanesinde, elinde bir bardak çayla, içinde çok uzak mesafeler olan bakışlarıyla karşısında oturmuşken.
-Seni hiç ama hiç özlemedim. Gerçekten ayrı kaldığımız zaman zarfında seni hiç özlemedim. Şu başındaki belayı akla önce, sonra bakacağız.
Derken. Olmuş, olabilecek tüm belaları kadının üzerine yıktığının farkına varamadan. Kadının her an onu düşündüğünü, aşkı uğruna yıllardır her şeyi göğüslemeye çalıştığını unutarak. Bile isteye canını yakarcasına konuşuyor adam. Ve masanın pisliğine çay parasını bırakıp, bütün geç kalınmışlıkları yanına alarak bırakıyor kadını deniz kenarındaki kahvehanede. Aynı mecalsizlik konuyor bacaklarına kadının, çakılıp kalıyor pis masanın kırmızı sandalyesine.
Mavi, sıcak bir sabah. Gölgeler istila edilmiş. Karmakarışık, ardı arkası olmayan, peş peşe, bölük bölük parçalar hatırladığı rüyalarının deminde kadın. Mavi, sıcak bir sabah. Serin kirazlar, koyu demli kahveli kahvaltısının fincanı elinde oturuyor küçük balkonundaki hasır koltukta. Pijamasının gök mavisine dalmış bakıyor öylece. Rüyalarının ziyaretçilerinin fısıltıları kulaklarında. Dün almış olduğu mektubun kelimeleri gözünün önünde, o satırları yazan kalemi tutan ele hasretliğine öfkesi içinde.
özgür tamşen yücedal
rafetomer
09 Temmuz 2017 at 23:41
Emeğinize sağlık…
BeğenBeğen