Güneşli bir gündü. Ama hiçbir şeyi aydınlatmıyordu. Aydınlatamıyordu. Adliyenin önünde durmuş onu izliyordum. Kadınım gidiyor ve ben arabasının arkasından öylece bakıyordum. Frene basacak mı? Hayır. Araba gittikçe uzaklaştı ben arkasından öylece bakarken. ”Yeniden deneyelim. Geçmişte yaşadıklarımızı silip yeni bir başlangış yapalım.” diyerek inmedi arabasından. İçimde bir daha asla kapanamayacak bir yara açılıyordu adeta. Nereye gideceğimi bilmiyor, öylece yok oluvermek istiyordum orada.
Ama hiçbir şey yok olmadı. Dönüp otoparkta ki arabama doğru yürüdüm. Anahtarı kontağa sokmak için eğilince yüreğim acıdı sanki. İçinde o kadar sıcak bir yara vardı ki, ne zaman soğuyup kabuk bağlayacağını bilmediğim. Yol boyunca gördüğüm her şey rengini yitirmiş gibiydi. Daha önce böyle bakmış mıydım onu da bilmiyorum. Ama güneş bu kadar solgun, ağaçların yeşili böyle miydi. Bu şarkı hiç bu kadar efkar sardırtmamıştı içimde bir yerlere.
Eve geldiğimde apartmanın önünde oturdum öylece. Keşke dinleseydim Hakan’ı…”Ev dayanılmaz olur abi, yeni bir daire tutalım sana” demişti. Dinlemedim. Kapıyı açınca, kokun çarptı yüzüme. Öylece attım kendimi salondaki koltuğun üzerine. Üzerinde uyuya kaldığım için sürekli söylendiğin, her zamanki koltuk var ya onun üzerine. Bilsen ki şimdi uyumak ve bir daha uyanmamak istiyorum o koltuğun üzerinde. Seslerimizi gerçekten duymayalı bu kadar çok mu olmuştu? Birbirimizi dinlemeyeli… O halde; neden sesin kulaklarımda hala.
Keşke diye başlayamıyorum bile. Ne kadar çok birikmiş o keşkelerden, şimdi söylesem de bir yararı dokunmayacak olan keşkeler. Sebeplerin yaratılmasında başrol oynayan adamın haline bak, şimdiden bir bakışa muhtaç halde yatıyor kadife kaplı yeşil koltuğunun üzerinde. Her yerde anılar var. Neden baharın ilk esintisine benzeyen kokunuda götürmedin giderken? Neden? Neden, gözlerin hala buradalar, içtiğin son kahvenin fincanını neden kaldırmadın? Dudaklarının tadı hala üzerinde küllükte duran izmaritin.
Gidişinin üzerinden geçen üç günde hiçbir şey değişmedi.
Defalarca konuştuğumuz ayrılık gerekçelerimiz, ortak aldığımız kararlar, hepsini unutamaz mıyız? Unuturum zannettiğim, sana, bize ait hiçbir şeyi unutamıyorum. Sabahları tekrar sana uyanmak, geceleri nefesini hissederek uyumak istiyorum. Biliyorum biliyorum, gene bencilce düşünüyorum. Şimdi daha iyi anlayabiliyorum sen daha yanımdayken, ben terketmişim seni. Ama giden sen oldun. Demiştin ya ”Her erkek hayatındaki kadının balkonundan bakar hayata, kadının gördüğü manzaradır onları mutlu ya da mutsuz eden” diye. Sen gittin gideli baktığım yerden, uçsuz bucaksız çöllerden başka birşey görünmez oldu.. Yalnızlığın bu kadar korkutucu olduğunu bilmiyordum. Neden söylemedin? Bu yalnızlık, bu acıyla nasıl başa çıkılabilinir bilmiyorum. Sensiz nasıl yaşanır bilmiyorum.
ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL