Yoklama tamam: buradayız. Jet lag, met lag bize sökmedi biz tepetaklak olmuş olsakta buradayız, şükür. El memleketlere gittik geldik. Yediğimiz içtiğimiz bizim olsun ama uzun uzun anlatacakta pek bişi yok. Tipik aile hallerimiz yaptıklarımızın, gördüklerimizin önüne geçti maşallah. Kısa kısa notlayacak olursak:
– Saat farkı pek koymadı aslında. Bizi bozan Oğuz’un jet lag olan bağırsakları oldu. İlk gece saat 3.45’de ” Günaydın anne parka gitmek için çantamı hazırladım, hadi” diyerek uyandırdı. Sonra ki günlerde hadi uyum sağladı diyeceğim bu defa bağırsakları alışamadı ve Türkiye saatiyle işlemeye devam ettiler. Hep aynı saatte tuvaletten gelen ” Anne bitti ” nidasıyla uyandım.
– Valiz hazırlığından bahsetmiştim ya çok komik kadınım vesselam. Sen tut çantaya kitap koy hem de rüyaları konu alan bir kitap. Sorun bakayım kafayı koyduğum yeri bildim mi? Hayır. Bir de okuyacak mışım.
He valiz demişken o kadar şeyi koy içine ilaç niyetine bir tane havlu koyma. Koyma ki, havuza gittiğinde havlulara ödediğin para otursun içine…
– Tüm seyahat boyunca ama en çok uçak yolculuğu sırasında donduk. Üşümedik resmen donduk. Bu milletin kanlarının derecesi nedir ki her mekânı o kadar soğutuyorlar. Bizim millet gibi asorti talepleri de olmadığından ilk gün, şal istediğimiz bir restaurantta garsonun getirdiği beyaz masa örtülerini sarınıp yemek yemek zorunda kaldık. Sonralarında hazırlıklı olsak da hep aynı soru dilimizdeydi ” Neden bu kadar soğutuyorlar burayı? ” Anlayamadan da döndük zaten.
– Yabancı dil kısmı ayrı davaydı. Bizim adam hiççç kendini bozmadı valla, adamlarla şakır şakır Türkçe konuşup durdu, anlamıyor oluşları onların sorunuymuşçasına. Hani insan bağırınca karşısında ki anlayacak falan zanneder ya bizimkin de o da yok, yurdum insanıyla konuşur gibi rahattı. Karşımıza ettiği küfürleri anlayan biri çıkacak diye tırsmam boşunaymış, neredeyse hiç Türk görmedik.
Beni sorarsanız anne olarak dilimde hep aynı nakarat; ” Tamam annecim.”, ” Bekle gidiyoruz ( geliyoruz, alıyoruz).”, ” Tuvalet nerede acaba?”, ” Sabırlı olun biraz.”, ” Yürüsene oğlum, kalksana oğlum, elleme oğlum.”, ” Çantaya koydum, dikkatli bak.”…
– Yemekler mi? Fast-foodun kötüsü olur muş. Olurmuş hem de mide bulandıracak kadar kötüsü. Bir kere onun da yedik evvel Allah. Sonrasında ise çocuklu gidilen tatillerin malumu makarna, pizzaya talim ettik. Eee sen gittikleri el memleketlerinde Türk lokantası arayanlara laf eder misin? Al sana!
– Sigara? O konuyu hiç sormayın. ” Eve gelir gelmez hiçbir şeye dokunmadan ilk olarak bir kahve pişirdim, balkona çıktım, sigarayı tellendirdim.” demem sanırım yeterli olur arada derede, izbe köşelerde sigara içmekten ( içememekten ) ne hale geldiğimi anlatmak için.
– Trafik desen, Erdo İstanbul’da orada kullandığı gibi iki gün araba kullansın yeminnen dayak yer. ” Hadi ağam ne bekleyip duruyosun öncelik kimdeymiş falan. Bas geç!” diye döverler adamı.
Read the rest of this entry »