Günaydın!
Hava rüzgarlı, insanlar telaşlı… Bir bayram arifesi sardı her yanı. Kiminde; son anda nereye gideceğiz telaşı. Kimileri hangi gün yola çıksak… Kimileri şehrin sınırını geçeyim, yeter. Memleketlerine gidecek olanlar. Memlekete gelecek çocuklarının yolunu gözleyen ana babalar. Şehirde kalacaklarda bayram temizliği hareketleri.
Geçen gün bayram temizliğine kalkışılan evleri düşündüm. Şehirlerde yaşayan birçoklarımızın unuttuğu bir telaş. Çocukluğumda kalan bayram arifeleri aklıma geldiğinde yüreğime kokusu gelen duygu huzur oldu. Halamın yaptığı burma baklavanın tadı. Özlem’le beraber annemin verdiği görevleri ciddiyetle östlenişlerimiz. Gelecek olan yatılı misafirler için yatak döşeğin bahçeye dökülüp havalandırılması. Ocakta pişen zeytinyağlıların eve yayılan aromaları. En çok da zeytinyağlı dolma, sarılıp buzdolabına atılan sigara börekleri. Eğer köye gittiysek ki; hemen hemen hepsi dedemin aile için almış olduğu köy evinde geçti. Girişte köy çocuklarının oluşturduğu konvoydan ‘merhaba’lar, paket paket şekerlerle geçişlerimiz, bayram sabahı başında anneannem ve dedemin olduğu uzunnn bayramlaşma kuyruğundaki sabırsız bekleyişlerimiz. Hiç susmayan bağırış, çağırışlar, toplanan sofraların ardından içilen çaylar, sonraki öğün için pişirilmeye başlanan yemekler, çekirdek çitliği sesleri, denize gidecekler için hazırlanan erzaklar, bulaşıkları kim yıkayacak kavgası…. Harala gürala cinsinden. Ha hatta tüm kuzenler bayram hatırasıyla dönerdik köyden; kafamızdaki bitlerle.
Insan sormak için bir muhatap arıyor; ‘’Ne oldu da pek çoğumuzun geçmişinde kaldı bu duygular. Kim, ne, hangi düzen sebep oldu da bayram deyince aklımıza gelen ilk şey ‘gitmek’ oldu?’’ Çocuklarımız hatırlamayacaklar, düşünsenize… Çocuklarımızın anne-bablarınınki gibi bayrama ait hatıraları olmayacak. Yitirilen birçok şey gibi bu da bitti. Tamam hâlâ evrim geçiriyor insanoğlu ama bu duygusal evrimi, dönüşümü düşününce hayli ağır.
Bizim son yıllarda yaz aylarını geçirmiş olduğumuz yerde bayram sabahı ellerine aldıkları poşetlerle kapı kapı gezen çocuklar hâlâ varlar, şükür. Geçen yıl benim oğlanı da katıp aralarına yolladım. Nasıl eğlenmek, nasıl hesap kitap. Sanırım bu yaşına kadar alınmış tüm şekerlerden daha tatlı, değerliydi topladıkları.
Şimdi; bugün buranın pazarı, sabahın erken saatlerinde arka sokağımızda kuruldu. Planım; gerekirse pazarı talan ederek cep mendili bulmak, bulacağım. Akşam Elif dönüyor, beraberce mendillerin içlerine bozuk para koyup ağızlarını bağlamayı hayal ediyorum. Evimizin babasının geleceği Çarşamba gününe kadar şekerleri almış, mendileri dolamış oluruz inşallah. Ulan nedir şuncacık iş demeyin sakın halimi bilmeden! Günlük rutinlerimin bazılarını sayayım hak vereceksiniz; uyanış, kahve, oğlanın uyanmasını bekle, doyur, bisiklet tamircisine götürmek üzere bagaja bisikleti yükle ( Evet hemen hemen hergün uğruyoruz, adam artık para almıyor. Bu gidip gelmelerin sonunda modifiye edile edile ortaya bir BMV bisiklet çıkarsa şaşırmayacağım.) , tamirciden dön öğle yemeğini yedir, mahalledeki çocukları topla denize götür, akşam saat 19.30-20.00 gibi eve dön…. Sonrasını siz tamamlayın artık. Takribi saat 24.00’e kadar hareket hali. Günün geri kalanı ve geceye ait olanında tek başıma ortakçısıyım. Tüm bunların arasına yarın sabah güneşin doğuşuna kumsalda eşlik etme fantezimden bahsetmiyorum bile.
Ney miş; insan umut ettiği sürece var mış. Sıkı sıkı tutup beklemeliy miş. Olursa olur, olmazsa çay içilir miş.
özgür tamşen yücedal
Küçük Joe
11 Temmuz 2015 at 20:22
Bütün yazı çok güzel ama en son cümleye vuruldum. Duymamıştım bugüne kadar. Artık yeni hayat felsefem budur: olursa olur, olmazsa çay içeriz. Çok yaşa Özgür. Nice Bayramların olsun. Sevgiler.
BeğenBeğen
ouzelf
12 Temmuz 2015 at 04:11
nice nice bayramlar olsun. sağlıkla olsun, huzurla olsun, beraber olsun. sevgiyle…
BeğenBeğen