Roma’da bir apartman dairesi… Her Pazar terasına kurulan kocaman yemek masası… Masanın etrafına oturan farklı hikayeleri olan insanlarla rengarenk o masa… Birbirlerini oldukları gibi kabul edebilmiş, sevebilmiş dostlar… Yargılamadan, ötesine düşmeden düşürmeden… Ve bir hikaye toplayıcı… Olduğu gibi kabul görüp, kabul edebilmiş birisi… Birbirlerine; ‘’ ‘’Ben’’ nerede bitiyor, ‘’Sen’’ nerede başlıyor… Bir bütünüz şimdi, sıyrılmış dizin benim, alnımı dayadığım omuz senin. ‘’ diyebilen iki aşık…
Romanı kafamda oluşan bu tablo ve büyük keyifle okudum. Hatta benimle Venedik’e geldi. Sayfalarının arasında San Marco meydanında önüme düşen bir tüy hatırasıyla kütüphanemde şimdi. Ilk sayfalarda yer alan paragraf ise karşılaşmalarımızın hiçbirinin tesadüfi olmadığına olan inancımın yazıya dökülmüş haliydi belki de onun peşisıra devam etmişimdir. Edebiyat parçalama derdinden sıyrılıp, olduğu gibi yazılmış dil rahatlatıcıydı. Ki; çok nadir de olsa gereksiz gördüğüm sıfat ve tasvirler bile kitabı elimden bırakmama sebep olmadı. Yazarın okuduğum ilk romanı. Diğerlerini bilmiyorum fakat ‘Sen Benim Hayatımsın’da ikisini bir arada yapmış Ferzan Özpetek; romanı okurken izledim. Keyifle…
özgür tamşen yücedal
Ufak ipuçları:
‘’ Birbiri için yaratılmış iki insanın karşılaşması o kadar güç ki! Dünya yanlış kişiye âşık olan, yalnız kalan, acı çeken, buruk gözyaşı döken mutsuz insanlarla dolu. Aşkın tadını bildiklerini sanırlar oysa sadece silik bir taklidini tatmışlardır.
Durup düşündüğüm zaman, bizi birbirimizin kollarına götüren olayların pamuk ipliğine bağlı olduğunun bilincine varıyor ve sevineceğime dehşete düşüyorum. O ip her an kopabilirdi. Işte bunu bilmek, beni ‘’ya şöyle olsaydı’’ oyununa götürüyor. Çok küçük bir ayrıntı olayların değişmesine yetebilirdi. Bir saat önce ya da sonra uyanmak, başka bir ayakkabı seçmek, beklenmedik bir telefon görüşmesi. Kaos kuramına göre, bir kelebeğin kanat çırpması felakete yol açacak olayları başlatmak için yeterlidir. Yine de, o akşam kelebekler kanatlarını sadece bizim için açtılar. ‘’ ( sayfa 31 )
” İncitmek mi? Neden? Kim olduğumuzun ne önemi var? kimi sevdiğimizin ne önemi var? ben sevdim, bu da yeter. Siz seviyorsunuz, bu bizi eşit kılıyor. Aşkta birleşmişiz. Öptük, okşadık, sarıldık, avuttuk, sevdiğimizin bir ‘evet’ini çılgınca bir mutlulukla bekledik. Çünkü paylaşılan aşk bizi daha iyi yapan bir güçtür. Solduğu zaman da, bizi bıraktığı zaman da, yokluğuyla yakan bir anı olduğu zaman da. Biz aşkla yaşarız. ‘’ ( sayfa 53 )
‘’ Kendimi çaresiz hissettiğim anlarda aşkı düşünürüm. Çünkü bizi kurtaran, her şeyi değiştiren, olanaksızı olanaklı, çirkini güzel, kabul edilir olmayanı kabul edilir yapan aşktır. Uykunu kaçırsa da, soluğunu kesse de, hiç rahat vermeden her düşüncene girse de. Silinmeyecek bir iz bırakarak seni yaralasa da. Karşılıksız bir tutkuyla eritip bitirse de; mücadele edemezsin, etmek istemezsin ve döktüğün her gözyaşının verdiği acıyı duyarak kendini tamamen ona bırakırsın. Evet, acı çekmek, sıradan bir varoluştan daha iyidir. Çünkü aşkla sevdiğin sürece yaşarsın ve bu her şeye değer. Aşk adına her türlü çılgınlığı yapar, büyük jestlerde bulunursun. Hiç aşılmamış sınırları gerçekten aşarsın, bir ormanda bir tapınak, bir dağın tepesinde bir şato inşa edebilirsin, yazgının seçtiği kurbanken bir kahramana dönüşebilirsin. Çünkü aşk, hiçbir mantığa sığmaz.’’ ( sayfa 137 )
‘’ Korktuğumuz şeyleri uzaklaştırmak için yapabileceğimiz tek şey, onları anlatmaktır. ’’
Rabia
03 Ocak 2016 at 12:41
sanırım ben de okumalıyım,keyifli okumalar 🙂
BeğenBeğen