Ne gündü yarabbi!
‘’ Babamın avucuna gömün beni. ‘’
‘’ Kendim ettim kendim buldum, gül gibi sarardım soldum. ‘’
‘‘ Doyulur mu doyulur mu, canana kıyılır mı, cananına kıyanlar, Hakk’ın kulu sayılır mı ‘‘?
‘’ Seviştiğimde mutlu olurum, sevgisiz imanı nasıl bulurum, böyle inandım böyle bilirim, sevişmek ibadettir sevgi imandır. ‘’
‘’ Nedeceksin bu kadar malı… İşte görünür dünyanın halı. ‘’
‘’ Evvelim sen oldun, ahirim sen. ‘’
Ve sayısız içi asla boşalmayacak söz söyleyen, manayı çözme çabasında biri daha, verilen devlet sanatçılığı unvanını ‘’ Halkın sanatçısı olmayı tercih ederim. ‘’ diyerek geri çeviren adam Neşet Ertaş öldü. Gerçi bunları söylemiş biri ölür mü? Asla!
Ama ne yazık ki bahsettiği birçok güzel duygunun yok olup gittiğine şahitlik ederek gitti. Şimdi vah bizim, geride kalanların, şahitliğe devam edecek olanlarımızın haline. Ne aşk kaldı ne de kelimeler.
Dün bu düşünceler içinde, iki tek atmak, hasretimi gidermek için düştüm yollara. Durup bir akaryakıt istasyonundan aldım mı Şevval Sam’ın son çıkan ‘’ II Tek ‘’ adlı albümünü. Benim kafa daha tek atmadan oldu 1500. Erdo’yu aradım trafikten ‘’ Erdo feci oldum abicim bu şarkılarla. Valla şimdi biri gelse dese ki – gel arkadaş açtık 35’liği demlenecez. – otaban kenarı falan demeyecek sağa çekeceğim. ‘’ Ama nerdeeeee! Ne arkadaşlık kaldı ne de kelimeler.
Yol üzerinde el arabasındaki tezgâhtan kaptım iki palamut, tekelden aldım 35’lik vardım Özlem’lerin evine. Duygu balkonu temizlerken piyazlık doğradığım soğanların üzerine yaydım mis palamutları, ektim üzerine tuzu, karabiber, maydanozu attım ocağa. Acelemiz Özlem’i iş dönüşü hazır karşılayabilmekten ötürü. Neyse yetişti, geldi. Parmakları salataya bana bana yedik afiyetle. Ne denizler kaldı ne de kelimeler.
Gece yarısı olup durulunca gözyaşlarına karışan kahkahalarımız, koydum kafayı yastığa. Düşündüm. Bu topraklar için ağlayan, gama düşen, insanlık için dertlenen, her şeye rağmen söz söylemekten vazgeçmeyen birini daha kaybettik. Kaç kişi sığar bu yok oluşa? Her defasında biraz daha sahipsiz kalmış hissediyorum. Ne adam kaldı ne de kelimeler.
Şimdi gelelim öbür boyutuna: Kardeşim bu son zamlar nedir! Biz kimin günahının vebalini ödüyoruz acaba? Bu devlet erkânından biri oğluna iş falan mı kurdu, yoksa bir yerlere gene abuk sabuk paralar mı ödendi, milletvekillerinin faturalarımı birikmiş nedir yani. Sıkışınca zam yap. Yaptığında gıkı çıkmadığı için kimsenin, sorun da yok. Harcar ederken B planı yapmana gerek yok. Bütün ırmakların denize dökülmesi gibi bütçedeki bütün açıklarda halka arz edilir.
Tekelden ‘’ Zıkkım için. ‘’ manasına gelen etiket fiyatını ödeyip çıktım. Kitaplara getirilen adaletsiz ücretler apayrı zaten. Akaryakıt… Doğalgaz ve elektrik sırada. Yeni moda da; zam yapıyorlar, iki gün sonra indirdik diyorlar, dört gün sonra sessizce tekrar uygulamaya başlıyorlar zammı. Geçen gazeteyi okurken yemin ederim takip edemedim akaryakıta zam geldi mi, gelmedi mi. İçme, yeme, okuma, konuşma, gezme… Elimizde bedava olan bir tek sevişmek kalmıştı onu da ‘’ Kürtaj yasak. ‘’ diyerek aldılar elimizden. Sonunda her şeyin kaçağı, merdiven altı çıksın ve sen bas bas bağır ‘’ Bunlar işte böyle dinden çıkmış, ayyaşlar. ‘’ ‘’ Korsana bulaşmayın, haram yemeyin. ‘’ diye. Şimdi ben, kesinlikle her akşam iki tek atMAyan biri olmama rağmen, bir 35’liğe ( yaş üzüm olanından ) 28 lira ödemiş olan ben, düşünmez, araştırmaz mıyım – acaba evde rakı yapabilir miyim? – diye.
ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL
guguk kuşu
26 Eylül 2012 at 13:42
alkol ve sigara zamları beni hiç bağlamıyor:) tam bir yeşilaycıyım. zaten hayatımın neyazıkki hiç bir döneminde kendimi uyuşturmayı başaramadım. hep farkında oldum ve dolayısıyla hep canım acıdı….bazen o kadar çok isterimki herhangi bir olayda bayılabilmeyi:) geçenlerde bir blogda buna dair bir yazı okumuştum bak ama şimdi hatırlayamıyorum. ama kitap fiyatlarının artışına ciddiyetle karşıyım. he he ateş düştüğü yeri yakıyor işte.
BeğenBeğen
ouzelf
26 Eylül 2012 at 15:26
Beni de her şey bağlıyor işte Guguk Kuşu, ateşle beraber düşüyorum o yerlere ardı sıra elimde değil. Ne uyuşabiliyor ne de bayılabiliyorum. Canlı canlı, zırlaya zırlaya, böğüre böğüre ağlayarak acıyor, kanıyorum elimde değil.Taraf olan her şeyin karşısında tarafsız kalmak için mücadele ediyorum. Hayatımda, hissettiklerimde tek yol var insanlık. Karşı olduğum da adaletsizlik. Ha bu arada en buruşuk, kirli çamaşırım benim de elimde. İyiki de öyle, baktıkça, kokusunu duydukça çok şey hatırlıyorum unutmamam gereken.
Kitap satış fiyatları konusunda ise karşı çıktığım, adaletsiz bulduğum, ( ki, fiyatlar zaten yüksek iken ) uygulanan KDV oranında ki dengesizlik. Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranlarının Tespitine İlişkin Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar ile, diğer kitaplarda yüzde 8 olarak uygulanan kdv oranının yalnızca Kur’an-ı Kerim, Tevrat, Zebur ve İncil kitaplarında yüzde 1’e düşürülmesi. Bu türlüsüne olunca bağlıyor beni.
Sevgiyle, özletmeden Guguk Kuşu…
BeğenBeğen
guguk kuşu
26 Eylül 2012 at 13:48
hah hatırladım şurdan okumuştum:
http://sarikent.blogspot.com/2012/09/ben-sknty-burusuk-bir-ic-camasr-gibi.html
BeğenBeğen
belgin
26 Eylül 2012 at 15:44
Ben sürekli uyuşuk dolaşıp, istemediğim zamanlarda bayılabiliyorum. Beynimin kendini benden ve herkesten koruma, savunma mekanizması kusursuz işliyor. Eskiden çok kızardım bu duruma ama artık bu ufak kaçamaklar bana da sevimli geliyor. Düşün, kaşın, telaşlan nereye kadar? Onun içindir ki arada şalterleri indiren beyincağızıma teşekkür ediyor, yüreğe de kapa çeneni diyorum. Bu sırada kimya öğretmeni Ahmet hoca küvette kurduğu bir mekanizma ile rakı yapmayı başarmıştı. Görüşüp detayları paylaşıcam Özgürüm.
BeğenBeğen
ouzelf
26 Eylül 2012 at 16:39
Belgin, ben de bu beceriksizlik varken rakı yapmaya çalıştığım küvette boğuveriririm kendimi sonra da ”bok yoluna gitti” kalır ardımdan.
BeğenBeğen