Okullar açıldı süper olduk. Hele ben! Sabah 05:45’de Elif’e kahvaltı hazırlamakla başlayan mesaim, Oğuz’un kahvaltı & giyinme merasimi, Erdo’nun kahvaltı & yolculanma merasimi sonra kendimi yıkama & hazırlama & işe yollama merasimim derken akşam yatma saatine kadar devam ediyor. Bir tarafıma taktığım motor nerede tık diyecek merak etmekteyim. Kablolarda ara sıra temassızlık oluyor ama bünye alışmış o kadarına, kendini onarabiliyor.
Ama asıl bombalar Oğuz’da. Çocuk toplumsal yaşama bu denli hızlı, yoğun geçiş yapınca farkına vardığı şeylerle abondene oldu. İlk olarak okul servisinde her çocuğun elinde cep telefonu gördükten sonra cep telefonu alabileceğine kanaat getirdi. Yaş sınırlaması olmasını da aklı almıyor. ‘’ Mantıklı bir sebep söyle. ‘’ diyerek dolanıyor peşim sıra. İletişim ve oyun ihtiyacını şimdilik serviste eline kimi geçirirse onun telefonuyla hallediyor allahtan. Geçen hafta sonu babasının elinde hafta içleri kaldırılan bilgisayarı görünce ‘’ Versene baba oyunları çok özledim kesin onlarda beni özlemişlerdir. ‘’ dedi.
İkinci vukuatımıza gelince – Bitlendi. – Ama öyle böyle değil. O küçücük kafaya onca bit nasıl sığıştılar anlayamadık. Eczaneye gidip bitle ilgili ne var, ne yok yığdım eve. Ki bana küçük bir servete mal olsa da. Bit şampuanı, bit spreyi, tokalar, rozetler, yakalıklar … Evde ki yardımcıya gelince, tam teşekküllü geziyor; kafasında toka, yakasında rozet, elde sprey. Şükür temizlendi oğlanın kafa ama ben de sıyırdım iki gün. Bitler bile evrim geçirmişler. Kolayına gitmiyorlar. Son çare gaz yağı. Evet onu da aldım fakat şükür kullanmaya gerek kalmadı.
Bu arada servis şöförü, servis hostesi, öğretmenleri hepsinin haberi var Oğuz’un bitlendiğinden. Çocuk bir bok zannetti herhalde bitlenmeyi? Okulda ki bütün çocuklara bit kontrolü yapmışlar. Akşamına öğretmeni konu hakkında konuşmak için aradığında öğrendim. Daha konuşma başlar başlamaz ‘’ O kadar büyütülecek bir şey yok. Çocuk bunlar. Ve grip olmakla aynı şey bence. O da, bu da bulaşıcı. Sakin olun. Bu arada kimin bilip bilmediği de umurumda değil zaten, gereğini yapıyorum. ‘’ dedim. Benim için konu kapanmıştır.
Bizim sülalece, kuzenler olarak bitlenmediğimiz yaz geçmezdi çocukluğumuzun o güzel yaşlarında. Köye gidilen her yaz tatili dönüşünde elimiz kolumuz boş, kafalarımız bitle dolu dönerdik. Gerçi annemlerin maaile yaptıkları bit ayıklama seansları özlediğim şeyler arasında. Herkesin kucağında bir çocuk… Off ne şamata gırgır olurdu. O zamanlar da annem son çareyi gaz yağında bulurdu hatırlıyorum. Ne yapsın kadın, gürmü gür saçlara sahip üç çocuk.
Üçüncü konumuz: Oğuz okumayı öğrenmekten korktuğunu söyledi. Sebebine gelince: Okumayı öğrenirse ablası onu odasına almazmış. ( amanın şimdi kafamda bi kaşıntıki sormayın gitsin, lafı bile yetiyor haşerenin.) ‘’ Neden almasın oğlum, o senin ablan, seni çok seviyor. ‘’ diye verdiğim cevaba aldığım cevap: ‘’ Ama ben okumayı öğrendiğimde ablamın arkadaşlarıyla yaptığı tüm yazışmaları okuyabileceğim ya, o yüzden kesin izin vermez odasına girmeme. ‘’ Al başına, buradan yak. Başlayacam valla bu psikolojilerine, ne lan bu? Var mıydı bizi bu kadar dinleyen acaba. Hadi dinlediler lafımızın peşine düşen oldu mu?.
O saatten sonra el mahkum bir köşede kıstırdım Elif’i : ‘’ Bak kardeşim böyle böyle hissediyor kızım, bi ara al yanına da söyle ona – sen istediğin zaman odama gelebilirsin, seni seviyorum. – falan de. ‘’ diye. Sanırım o konu da hallodu. Bu okul yılı nasıl geçer, daha neler yaşanır bilmiyorum. Ama benim için unutulmaz olacağa benziyor.
Evet son durum raporumuz böyle ve ben bugün çalışmıyorum. Şimdi hazırlanıp kardeşime gitmek için yola çıkmalıyım. Onu ama en çok kızı Duygu’yu özledim. Kokusu geliyor sanki burnuma. Güya aynı şehirde yaşıyoruz. Lakin şehir o kadar büyüdü, sınırları o kadar belirginsizleşti ki birbirimize gidip gelirken neredeyse vize alıp, pasaport kullanacağız. Özet: Gidince kalmasam olmaz.
Elif’e yazdığım mesaj ve mailler aracılığıyla akşam çocuklarımın yiyecekleri, ödevleri, uyku saatleri de ayarlanmış durumda. Bu programıma Erdo biraz içerlemiş olsa da – Büyüyünce unutur. – değil mi?
Tekrar görünşeceye dek hoş kalın, olmadı mı? O halde, hoşçakalın.
ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL
nehirida
25 Eylül 2012 at 06:57
Nasıl da benzer bir tablo yaşadıklarınız. Bende 1 çocuk sende x2 olunca ne diyeyim kolay gelsin.
Ben de kocayı bu sene fena hazırladım pazar günü kursa başladım fotograf teknikleri:) Akşam da arkadaşlarla dağıtacağım.
Bu akşam eğlenirken aklına getir ben getireceğim benzer hallerde olan sen’i:)
BeğenBeğen
ouzelf
25 Eylül 2012 at 07:00
Hepimiz farkı gözüken aynı şeyleri yaşıyorken, günün bu saatinden ”Şerefine ” diyeyim o halde Ebru! Hoş kal.
BeğenBeğen
banu
25 Eylül 2012 at 08:42
Özgür, ben bu oda meselesini bir türlü çözemedim Yağız okuma bilmediği zamanda aynıydı hala aynı “Yağız benim özelime giriyor, herkesin odası ayrı”diyor başka bir şey demiyor. Kardeş arası bulmak kadar zor bir şey yokmuş hayatta..
BeğenBeğen
ouzelf
25 Eylül 2012 at 18:55
Valla Banu,
Kardeş arasını bulmak hadi bir derecede babalarla çocuklar arasını bulmak bence en zoru. Bu oda konusuna gelince, evdeki bütün duvarları yıkmak kökten tek çözüm. Hele bir de televizyonların köküne kibrit çöpü çaktık mı bak bakalım kalıyormu senin benim. Haydi bize kolay gelsin. Sevgiyle…
BeğenBeğen
Esra Oruç
25 Eylül 2012 at 09:02
Al bendende aynısı Özgürcüğüm.Bizdede mesai 5.30 da başlıyor.Kardeş durumları uzaklıkları desen aynısı..Güzel günler olsunda hep..Selamlar..Bit için kafuru kullanmayı unutma yastıklarının altına yerleştir:))
BeğenBeğen
ouzelf
25 Eylül 2012 at 18:59
Ah Esra,
İşte bu ve bunun gibi benzer yaşananlardan dolayı bloğumun adı ” Aşina Duygular ” hepimiz sıralı, beraber geçiyoruz bu yollardan. Bu arada sizinde yeni okul dönemi hayırlı olsun. Kafuru aklımda 😱 Sevgiyle…
BeğenBeğen