Az önce telefonda Belgin’le rutin sabah sohbetimizi yaptık. Bu sabah için seçmiş olduğumuz konu ‘’ Çocuklar ‘’ dı. Daha doğrusu ergenlik çağındaki çocuklarımız. Konuşup nokta koyduğumuzda konuya ettiğimiz laf: ‘’ Biz de anneliğin okulunu okumadık ki! ‘’ oldu. Düşe kalka, yanıla düzele, bağıra ağlaya, söyleye pişman ola, anlayamaya anlayamaya, hatırlamaya çalışa hatırlayamama… gidiyoruz, bakalım nereye kadar. Hayır, Elif büyürken daha da korkar oldum Oğuz o yaşlara gelince ne halt edeceğim diye. Çünkü tecrübeyle sabitlenebilecek bir süreç olduğuna inanmıyorum. Her çocuğun nabzı ayrı şerbet isterken biz annelerin nabız yok oluyor. İşin vahim tarafı; onlar adına duyduğumuz endişe, korkuların etkisiyle bazen öyle abuk sabuk tepkiler veriyor ve sonrasında sakin kafayla düşündüğümüzde onların bizden çok daha olgun davranmış ( davranıyor ) olduklarını görüyoruz ya işte al başına vicdan ağırlığı.
Ay ne bileyim işte sonsuz aşkla sevdiğimiz çocuklarımızdan yapmış olduğumuz fedakârlıklara karşılık falan mı bekliyoruz acaba diye sorarken buluyorum kendimi zaman zaman. Yani sorun yaratan yalnızca biz ebeveynler miyiz? Tek sorun biz büyüklerin kendimizle, geçmişlerimizle hesaplaşamaması mı? Bunları konuşmuş, düşünmüşken önümde açık olan gazete sayfasında yazan – günün sözü – nü paylaşayım sizlerle:
İnsanoğlunun en zor savaşı, kendisiyle olanıdır. Çünkü Tarih, dünyayı yenenlerin, kendileri ve kendi zaafları önünde çöküşleri ile doludur. ( Montaigne )
Kendimizi yenmeye çalışırken çocuklarımızla savaşıyor olmayalım!
özgür tamşen yücedal
belgin aydin
25 Mart 2013 at 19:56
Sabah sohbetimizin sebebi varmış, nasıl minnettarım sana söylediklerin için bir bilsen. Beni bu akşama hazırlamışsın sanki. Normalde gelişecek kriz ortamıyla süper başa çıktım. Seni seviyorum benim sihirli değneğim. 🙂
BeğenBeğen