Oğlan dayıya kız teyzeye çekti! Tamam doğrusu kızın halaya çekmesi ama ne yapsın kızcağız ha la olmayınca çekiverdi teyzeye. Hayır bu çocukları dokuz ay karnında taşıyan, emziren, onlar için canını verebilecek olanken neden bu veletler babaya benzeyip dayıya – teyzeye çektiler? An geliyor şükrediyor an geliyor ‘soyuna sopuna’ diyorum valla.
Erkek kardeşim feci kuduruktu. Kuduruktu ve ağzından ‘’Önder in oradan şimdi kalkıyorum ayağa!’’ ‘’Önder bırak onu şimdi geliyorum oraya!’’ ‘’Önder yeter valla şimdi alıyorum terliği elime!’’ diyen annem bi türlü kalkamadı, gelemedi, terliği fırlatamadı oğluna. Şimdi otuz küsür yaşında alnında üç dikiş izi, olanca muzurluğu, özgürlüğüyle bir adam oldu erkek kardeşimiz. Bir oğlu var! Ve tarih tekerrür ediyor. Neyse işte bunlar olurken arada terliğe denk gelen biz iki kız, Önder’in azgınlıklarından nasibimizi alarak büyüdük (şükür), koca kadınlar olduk.
Derken Oğuz henüz yedi yaşına gelmedi; dudağına atılmış olan onlarca dikişe dün kaşının üzerine atılanlar eklendi. Şimdi iyi şükür! Ağrı kesici, antibiyotikler o kadar etkili oldu ki; akşam kudurmasına dayanayıp ‘’Öbür kaşınıda ben yaracam!’’ diye bağırırken buldum kendimi. Vücudunda kediler tarafından tırmalanmadık yer yok. Geçtiğimiz yaz ayağına batan paslı çivi sebebiyle tetenoz aşısı oldu. Süt dişlerinden kırılmadan dökülen çok az. Kucağında taşırken kırdığı bilgisayar, mini televizyon ekranlarını artık tamir ettirmiyoruz. Herkes kibarlıktan ‘’Yok canım yaramaz değil, hareketli çocuk. Zaten şeytan tüğü var, kızamıyor insan.’’ diyor, sağolsunlar da o tüğü dikti bize Oğuz.
Kız deseniz teyzenin burnundan bana düşmüş adeta. Normal genç kızlar hangi sporlara merak sarıyorlar bilmiyorum. Bizimki; kayaktı, tenisti, platesti, kardiyoydu, sörftü, waterskiydi derken şimdi de king boksa başladı. İçindeki canavarı dışarıya atıp geliyor eve ama… Bunalıma girdi mi dibinde, çıktı mı dünya götünde. Dünya yanıyor muş yansın biz keyfe devam edelim kafasında. Hayır teyze, yeğendeki neyin kafası, benim kafa neyin? Aslında bakmayın çok özeniyorum onların kafayı belki büyüyünce benim de olur!
Tabii tüm bunlar yaşanıyorken, çocuklar büyüyorken Erdo nere ben nere? Geçen ‘’Bu dönem böyle ne yapalım! Çocuklar büyüyene kadar tempo böyle.’’ diyecek oldum da ‘’Evet! Evet de; çocuklar büyüdüklerinde bizden arta kalanlarla idare edebilecek miyiz onu merak ediyorum.’’ deyiverdi. Gerçekten lan ne olacak, nasıl olacak bu işler? Aynı evin içinde birbirini özler mi insan?
Ben özleyenlerdenim galiba! Nokta!
özgür tamşen yücedal