Odanın açık penceresinden hafif ürperten, sonbahar habercisi serinlik girdi. Bedenimin her noktasında hissettiğim yorgunluğu örtmeye çalışan, yazdan kalma, krem rengi pijamam üzerimde. Dişlerimi fırçalarken ‘’Az kaldı.‘’ diyorum kendime. ‘’Az kaldı birazdan yatacaksın.‘’ Yumuşatıcı kokusu, yumuşaklığını kaybetmemiş, İkea’dan almış olduğum nil yeşili nevresimle kaplanmış yatağa doğru yürüdüm. Turkuvaz sulara salarcasına bıraktım kendimi ekstra ergonomik yatağa. Uzun süren ayrılığımızdan sonra sımsıkı sarıldım antialerjik, yumuşacık yorgana. ‘’Merhaba!‘’ dedim ona. ‘’Merhaba yorgan, sar sarmala beni.‘’ Bacaklarımda hissettiğim sızı bile alamadı yorganla buluşmamızın dudaklarımda yarattığı tebessümü.
Hoşgelesin, hoş sohbet gelesin, sağlık sıhhatli gelesin, umutlu gelesin sonbahar.
Yapraklar sararıp dökülecekler gene. Kuşlar göçüp gittiler bile. Balıkçılar buluştular mavisi derinleşmiş sularla. Misinalar buluştu sardalya, palamutla. Kadehlerde rakı ‘’Şerefinize!‘’ dedi bile çoktan balıkçılara, balıklara. Hırkalar atıldı omuzlara. Çoraplar kıpır kıpır çekmecelerde. Kışlıklar sabırsız hurçlarda. Yaz aşkları kan revan. Güneş alıştırmakta geç kalacağı randevulara. Dillerdeki şarkıların makamı değişmekte.
Saatler, günler, aylar, mevsimlerle geçiyor ömürler.
Bebekler doğuyor. İnsanlar ölüyor. Dostlar küsüyor. Dost olanlar barışıyorlar. İnsanlar yalan söylüyorlar. En çok kendilerini kandırıyor kimileri. Pişmanlıklar yakıyor yürekleri. ‘’İyi ki varsın‘’ la kucaklaşıyor kimileri. ‘’Asla dönme‘’ diyor birçoğu. Gitmek isteyip gidemiyor bazıları. Trenler kalkıyor peronlardan. Uçaklar iniyor havalimanlarına. Vapurlar yolcularını alıyor limanlardan. Yalnızım diyor yalnızlar. Şükrediyor kimileri.
Dünya dönüyor.
özgür tamşen yücedal