Dün sabah evde geçirdiğim o üç saat :
– Elif’e kahvaltı hazırlamak için mutfağa indim: Beyaz peynir kalmamış. Dün söylemişlerdi, unuttum!
– Sabah sporu yapayım dedim: ‘’Spor çok mutlu, çok sevinçli bir şey.’’ diyen çıkarsa karşıma çakacağım lafı ‘’Sen gerçekten mutlu, gerçekten sevinçli şey yaşamamışsın.’’ diye. O ne len ! Valla kabir azabı gibi geliyor artık. Tanrının yarattığı şu bedene bu kadar işkence neden? Neden?
– Spor bitti tam yukarıya çıkacağım: çamaşır makinesinin bozulduğunu öğrendim. On dakika sonra makinenin alttaki kapağını açmamız sonucu makinemiz taş düşürdü. Evet! Hani iplikti, cepte kalan NOrmAl şeyler falan çıkması gereken yerde müdahale sonucu biz TaŞ bulduk.
Neyse o da halloldu yukarıya çıktım.
– Duşa girerken televizyonu açtım ama kanalı değiştirmeyi unuttum. Çıktığımda duyduğum şarkıyla şaşkına döndüm. Abicim ‘’ Üçyüz Beşyüz’’ diye bir şarkı varmış gerçekten. Arkadaşlarımızın espri arasında kullandığını duymuştum birkaç kere ve reklam cıngılı falan sandıydım, gerçekten bir şarkının adıymış.
– Gene aynı programda bir kez daha farkına vardım ki; her şeyin, her hastalığın yani hastalıkta ve sağlıkta yapıp, her yanımıza bulayabileceğimiz kremi evimizde yapabiliriz. Ama bir şartla: öncelikle bir aktar açmamız gerekiyor. Mesela dün kol sarkmaları, ağız kokusu, ayyy bişi daha vardı hatırlayamıyorum işte üç şey için dermanın formülünü verdiler, gerekli olan otların hepsinin NOrmaL bir evde olma ihtimali yüzde kaçtır bilemiyorum. Belki de vardır, olmalıdır. Eğer öyleyse beyaz peynir bile almayı unuttuğumuz bizim ev baştan ANorMaL. Programda bir de, ‘’ Botoks etkisi yapacak olan formülü reklamlardan hemen sonra vereceğiz.’’ dediler. Fakat gelin görün ki reklamlardan sonra süreleri yani program bitti.
– Sokağa çıktım ve anında eve geri döndüm; üşümüştüm. Önceki gün onaltı derece olan hava dün dört dereceye düşmüştü. Tabi ben zürafanın düşkünleri gibi mont bile almadan sokağa fırlamış olduğumdan dönüp kışlık bir şeyler giydim.
– Yolda iki tane trafik kazası sebebiyle trafiğe takıldım.
– Bu kadar badireden sonra akşam gittiğim tiyatro oyunu tam bir faciaydı, en azından benim için. Bir de sanıyorum ki oyun sırasında salonu terk eden iki kişi için, bir türlü konsantre olamayıp fısır fısır konuşan dörtlü grup için, oyun başladıktan tam on dakika sonra uyuyup alkış sesleriyle uyanan kadın için… Çıkışta kahve içmek için bir kafeye oturduk da, beden ve ruhumuz anca normal yaşam değerlerimize dönebildiler.
İşte böyle şahane bir gündü. Şükürler olsun. Konsept sebebiyle gerçekten şahane olan anları yazmadım. Mesela kışlık giysilerle sarılıp sarmalanınca onları ne kadar özlemiş olduğumun farkına varışımı. Uzunca aradan sonra dedemi ziyaret etmiş oluşumu. Fotoğrafta görmüş olduğunuz Derin’le badem şekeri yemiş olmamı. Zeynep, Yengem, Yaşar, Derin’le birlikte Gözde’nin getirdiği simitleri sohbet, çay, beyaz peynir, tulum peyniri, domates, zeytin eşliğinde yemiş oluşumuzu. Oyun öncesi ve sonrası Gamze’yle güzel, samimi sohbetimizi. Yağmurlu kış akşamında, yeni yıl arifesinde İstiklal Caddesi’nin büyüsünü. Şu an aklıma gelmeyen daha birçok güzel şey olmuştur. Ha bakın, otoparkta çok rahat yer bulmuş olmam mesela… Tüm bunlardan sonra eve gelip Oğuz’un ( 6 ) kokusunu içime çekerek uykuya dalmam ise en güzeli, en muhteşemi, en şahanesi, en masumu kısacası hayatımda saf olan her şeyimin hepsi tabii ki. Şükürler olsun.
özgür tamşen yücedal