Sabah geçirirken sütun gibi bacaklarından siyah ipek eteğini nasılda hoş bir kadındı. Göğüslerinin üzerinden başlayarak iliklerken mor gömleğinin düğmelerini, tenini okşayan kumaşla nasıl arzu dolu bir kadındı.Taze.
Akşam iş dönüşünde apartmanın bodrum katındaki otoparka park edip arabasını, kontağı kapatıp aldığında eline anahtarları eser kalmamıştı sabahki kadından. Ayaklarını sıkan ayakkabılarının sivri topuklarının sesi yankılanmaya başladığında hafif nem kokulu loş otoparkta. Her seferinde aynı korku; sessizce bir yabancının arkasından gelerek saldırabilme ihtimali. Ve yine her seferinde bunun anlamsız bir korku olduğu düşüncesi. Nem kokulu.
Yedinci katta duran asansörden indi. Ardında kimsenin olmadığını bildiği dairesinin kapısını açtı. Lanet okuyarak çıkarıp fırlattı sivri topuklu ayakkabılarını. Her sabah giydiği an ayaklarını içinde rahat hissettiği topuklulardan nefret ediyordu gene her akşam. Granit kaplı koridordan yatak odasına doğru yürüdü sızlayan ayaklarıyla. Sessiz.
Yatağa oturdu. Göğüslerinin üzerine denk gelen düğmelerden başlayarak çözdü tümünü. Mengeneye sıkışmışçasına tüm gün sutyenin içine hapsolmuş memeleri bir kopça hareketiyle özgürlerdi artık. Avuçlayarak ovdu onları. Düşünmeden.
Öylece bırakıverdi kendini, yüzünü bile hatırlamadığı görevli kadının topladığı yatağının üzerine. Sağ kolunun üzerine döndü. Sarkık kalan bacaklarınıda aldı yanına, karnına doğru. Hafif ürperen çıplaklığını kucakladı. Ve uyuya kaldı. Soğuk.
Zifir karanlığın içine uyandığında üşüyordu. Kalkıp yatağın hemen karşısında bulunan banyo kapısından içeriye girdi. Sıcak su musluğunu açtı. Üzerindekileri çıkarttı. Giyerken hissettiklerini hatırlamadı bile. Suyun altına girdi. Mecalsiz.
Ağır ağır çöktü dizlerinin üzerine. Yüzünü avuçlayan elleri saçlarında dolandı. Çocukken, annesi henüz hayattayken olduğu gibi… Annesinin köpükleri avuçlayan ellerini hissetmek istedi. Gelip onu yıkasın istedi. ‘’ Seni asla bırakmayacağım.’’ demişti annesi. ‘’Meleklere dua et. İstediğinde getirirler beni rüyalarına’’. O zamanda biliyordu ne kadar dua ederse etsin, isterse istesin dokunamayacaktı ona. Ne kadar isterse istesin koklayamayacaktı onu. Şimdiki gibi ihtiyacı olduğunda avutamayacaktı onu annesi. Bunca arkadaş, yetki, para… Karşılıksız, katıksız, sonsuz güvenle seviliyor olduğunu bilmek, hissetmek istiyordu. Ağlamaya başladı. Masum.
Varlığına inanmaktan vazgeçeli uzun, çok uzun zaman olmuş olmasına rağmen bir kez daha isyan etti tanrıya. Bir çocuğun annesine nasıl ihtiyacı olduğunu bilmiyor muydu? Bile bile annesini almış olmasını anlayamıyordu. Kabul edemiyordu. Bak kocaman bir kız çocuğu oldum işte. Annemin anlattığı masallardaki gibi. Peki, neden, neden? Öfkeli.
Meleklere de inanmıyordu artık. Onca gece, onca karanlık gecenin içinde dileyip beklemişti. Hani? ‘’ Seni istiyorum anne!’’ diye çığlık attı. ‘’ Yalnızca seni istiyorum. Sarıl, kucakla beni. Saçlarımı sen yıka gene, köpürte köpürte. Senin sevdiğin gibi kimse sevmiyor. Sevmeyecek. Lütfen. Lütfen. ‘’ Çaresiz.
İşte gene oradaydı. O siyah balçığın içinde. Onu içine çekip yutmak isteyen siyah balçık. Cenaze günü evleri aynı böyle kokuyordu. Siyah balçık gibi.
Ağlayanların uğultulu gürültüsü çınlıyordu kulaklarında gene. Yalnızca acıyan cümleler kuran bakışlar, dokunuşlar. Yalnızca öfke vardı içinde. Annesine, gelip gidenlere, tüm dünyaya. O zaman bilmiyordu dinmeyecek bir öfke olduğunu hissettiğinin. Yaratana, yaratılana, yaşayana, ölene, görüp görmeyene… Şimdi akan suyla yağıyordu üzerine bir kez daha. Ağır ağır doğruldu. Yorgun.
Suyu kapattı. Duşa kabinin kapısını açıp çıktı. Vücudundan süzülen sular ıslattılar zemini gözyaşlarının devamıymışçasına. Bornozunu geçirdi üzerine. Yatağına girmek için yatak örtüsünü açmaya çalışırken yüzünü bile hatırlamadığı görevli kadına da öfkelendi. Kimsenin açmasını istemiyorcasına yatağın altına sıkıca sarıp sarmaladığı için yatak örtüsünü. Yırtarcasına araladığı boşluktan sığıştırdı kendini yatağa. Bitkin.
Gene olmuştu işte. Pişman olmuştu tüm isyanından. Özür diledi meleklerden. Affetsinler istedi onu. Umuduna sarıldı. Rüyasında annesini görebilmek için dua etti. Uyudu. Yalnız.
ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL