Birinci hikayede; tarladaki domates, ikinci hikayede, çocuğun dizinde açılan yaradan içeriye girmeye çalışan mikrop olmak isterken, üçüncü hikayede; resimde ki ahtapot, pullu balık yerine beni kaçırsa, sonrasındakilerde ise buhar olup kaybolsam diye düşünmeye başladım.
Çayımı demleyip termosa koydum, çalışma masamı hazırladım, bilgisayarı açtım. Planım; Oğuz’u uyutup, iki satır okumak, eserse bir kaç satır yazmak. Pijama giyme faslı, yarın için, dondurma yeme pazarlığıyla geçti. Aşağıdan suyunu getirdim, okunacak hikaye kitapları seçildi. Tam yattık, kitabı elime aldım; susadı. Suyu içti, çişi geldi. Tekrar yerleştik ki; gecenin şanslı oyuncağını yatağa almayı unuttuğunu hatırladı, tekrar kalktı. Nihayetinde elimde kitap, hızlıca okumaya başladım. Aklımca, hızlı okuyup çabuk bitirirsem o kadar çabuk uyuyacak, bende köşeme çekileceğim. Tam bir buçuk saatim Oğuz’un yatağında geçti. Okunan dokuz sayfadan onlarca soru çıkar mı? Çıkar. Atlanılan her satır farkedilir mi? Farkedilir.
Benim planım var ya uyumak bilmedi. Ve her zaman ki gibi bende yanında sızıp kalmışım. Zaten anneler ne zaman çocukların bir an önce uyumasını isteseler, bunu anlamışcasına, inatla uyumazlar. Hatırladıkça sinir katsayımın yükseldiği anlardır; içeride katılmak için sabırsızlandığım sohpet sürüyor ve ben arka odada, ayağımda çocuk, her kahkahada daha da deliriyorum. Çocuklara ne yapmak istediğinizi kesinlikle hissettirmeyeceksiniz, bu kesin.
Bak şimdi hatırladım! Yeni doğduğunda bir gün; yazık Erdo bana değişiklik olsun, hemde beraber çıkmayı bir deneyelim diye düşünmüş. Yemek yer hemen döneriz diye karar vermiştik. Ben duramadım gelmişken bir mağazaya gireyim dedim. Mağazadan, Oğuz’un kusmuğunun üzerinden atlayıp nasıl çıktık bilemedik. Arabaya giderken de arkamızda, elinde paspas olan başka bir görevli daha bıraktık. Sonuçta elimizde simit evimizin yolunu tutmuştuk. Yani; uyumayı bırakın ağzını kapamamıştı.
Kısacası evdeki daha doğrusu annedeki hesap çocuğa hiç mi hiç uymaz. Bu akşam da elimde tadı kaçmış çay, bölünmüş uykudan sersemlemiş bir kafa kalakaldık.
ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL