Neden?
Bazı zamanlar bir iş halletmeye çalışırken telaşlı moda bağlamamızın nedeni nedir? Tabakhaneye bok yetiştirme modu… Mesela dün akşam; Oğuz elma istedi. Soy değil mi sakin sakin. Ama yok elmayı hızlıca soy, valiz toparla, arada kahve içebilecek vakit sıkıştırma fantazileri kur… Sonuç; parmağı doğradım, valizleri ıkına ıkına toparlayabildim ve tabii ki kahve içemedim. Bunların hepsi girdiğim hali farketmeme rağmen kendimi ondan sıyırmayı becerememiş olmamdan.
Yani o boku tabakhaneye yetişeceksin de ne olacak. Ayrıca, kimin boku? Hangi tabakhaneye? Sonra, kim dedi bana bu bok yetiştirilecek diye. Çok laf söz anlayan bir kadın olsam tamam diyeceğim, biri tutuşturdu elime ‘’ Al bunu yetiştir.’’ diye tembihledi ben de söz dinleyip yetiştireyim derken parmağı doğradım. Ney miş; olduğu kadar deyip sakin olmalıy mışsın yoksa boku yer mişsin.
Kesiğin çok derin olduğunu hissettiğim an parmağı bastırdım dudaklarıma gık demeden çıktım banyoya. Bizim adamı kan tutar, Oğuz desen sorularıyla beni komaya sokabilirdi. Kaldı geriye Elifim. Canım ya, anasına çekmiş; soğukkanlı. Kan man komadı kıza, sardı sarmaladı parmağımı. Sakince… ‘’ Bişi olmaz, geçer.’’ diyerek geçirdim geceyi. Kısa aralıklarla uyuyup uyandığım alemlerden sabahın ilk ışıkları ve parmağımdaki sızıyla uyandım.
Sabahı hasteneye gittik, dikiş atılabilmesi için gerekli olan süreyi aşmış olduğumuz için yalnızca pansuman yapabildiler sonrasında elime tutuşturulan reçeteyle çıktım oradan. Oldu da bitti maşallah en kısa zamanda geçecek inşallah.
Tüm bunlar ‘’ Vardır bunda da bir hayır. bundan bir şey olmaz.’’ denilecek şeyler. Beni pansuman yapıldığı sırada hıçkıra hıçkıra ağlatan acı değildi. Bakıma muhtaç olmanın, bakmak zorunda olmanın insanlara yaşatmış olduklarını hatırlamamdı. Ailen bile olsa başkalarının planlarını bozmuş olmak, onların senin için endişelendiklerini bilmek… Geçirmiş olduğu ameliyattan sonra anneme yardımcı olmaya çalışırken yapması gereken şeyi çabuk, hatasız yapmaya çalışan Özgür, Özlem, babam geldik aklıma. Ne kadar çabalarsak çabalayalım kendisi gibi yapamadığımızı düşünüp sabırsız davranan annem geldi aklıma, sabah giyinmem için yardım alırken sinirlendiğimde. ( sonra arabada gözyaşları içinde özür dileyip ne hissettiğimi anlattım gerçi, karşılıklı anlaşıldık, rahatladık, sakinleştik. ) Yıllarca hasta bakmak zorunda olan insanlar, yıllarca bakıma muhtaç kalan hastalar… Sağlıklıyken değerini anlayamadığımız her bir uzvumuzun teker teker ne kadar işimize yaradığı, ne kadar iş gördüğü. Insanın canının gerçekten ağrıyan, hastalanan yerinde olduğu. Düşünün alt tarafı baş parmak, üst tarafı sol el olmasına rağmen düğmemi ilikleyemiyorum lan. Yüzümü yıkayıp diş fırçalamam normalin iki katı zamanımı alıyor. Ayakkabımı bağlayamıyorum. Su kuşu gibi yaşayan kadınken sudan uzak durmalıyım. Alt tarafı baş parmak üst tarafı sol el.
Şimdi çok daha iyiyim ve alıştım. Ama üst paragrafta yazdıklarım dönenip duruyor kafamda. Gözünüzü seveyim, gözümü seveyim; el ayak tutuyorken el ele tutuşalım, sakin olalım, zaman zaten siktir olup geçiyor bari biz aceleci olmayalım, zamanla yarışmak yerine anın tadını çıkaralım, yüreğimizden şükredelim, birbirimiz anlamaya çalışalım, sabır edelim, dua edelim, kıymetimizi bilelim, kendimize iyi bakalım… Günü zamanı geldiğinde yaşayacağız yaşamamız gerekeni ve birgün gelecek öleceğiz. Ve ne zaman olacağını da bilmiyorsak eğer her anın kıymetini bilelim.
Mucizeler olsun, gönlümüzdekiler gelsin tüm hayrıyla.
Yaradan; inandım, sığındım, teslimim döngüye.
Yanımdakini, önüme çıkanı görmemi sağla.
Dünüme, bugünüme, yarınıma şükürler olsun.
Amin.
özgür tamşen yücedal