Aniden gelen bir boşluk hissi, baş dönmesi… Düğmeye basarak içinde bulunduğum solaryum makinesini kapattım. Telaşla kapısını açtım. Vücutta hissedilen ani durum değişikliklerinde yapılacak ilk iş olarak aklımda kaldığı şekilde dizlerimin üzerinde yere oturdum. Bütün organlarım acil durum alarm komutu almışçasına, ağzımdan çıkmaya çalışıyor gibiydiler. Üzerime bir şeyler giyebilmek için kalmaya çalıştığım denemelerimde başarısız oluyordum. Derimin üzerindeki her gözenekte ter damlacıkları oluşmaya başlamıştı. Aklımdaki tek düşünce; ölüyor olduğum ve çaresizliğimdi. Tasarım harikası bedenim karşısında tamamen çaresizdim. ‘’Aniden öldü’’ dedikleri kişiler bu şekilde ölüyor olmalılar. Aniden. Hiçbir şey yapamadan.
Tüm bunlar olurken kapının diğer yanında telaşlı sesler geliyordu kulağıma. ‘’ Özgür Hanım! Özgür Hanım! İyi misiniz? Kilidi açıp içeriye gireceğiz. ‘’. İniltiye benzer çıkan sesimle ‘’ Çıkacağım.’’ dedim galiba. -Can havli- dedikleri, o sırada bulabildiğim son güçle doğrulup üzerime bir şeyler geçirdiğim halim benzeri bir hal olsa gerek. Elle tutulur, somut bedenim debelenip duruyor, aklımda sürekli aynı düşünceler koşturup duruyorken tüm bu olup biteni sakince seyreden başka biri vardı sanki etrafımda. Sakin, ’’ teslim ol, bırak kendini.’’ diyen. Bunların arasında korktum mu tam hatırlamıyorum. Ama hayatım film şeridi gibi falan geçmedi gözlerimin önünden. Artık biliyorum ki; bir gün bu şekilde ölürsem bunları düşünmeye pek vaktim olmayacak. Aniden oluverecek.
Üzerime pardösümü geçirmiş halde kilidini çevirdiğim kapıyı açtım. Hemen kapı ağzında duran koltuğa oturdum. Sinirlerimin bir şalteri varsa işte o an biri indirdi o şalteri ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Yalnız olsaydım sanıyorum uzunca bir süre ağlardım. Çünkü biriken her şeyi gözyaşlarımla akıtabilecekmişim, akıtıp onlardan kurtulabilecekmişim gibi hissettim. Bileklerimi kolonyayla ovan, dilimin üzerine kesme şeker yerleştirmeye çalışanların telaşını görünce kendimi unutup onları sakinleştirmeye çalışır buldum kendimi. Bir de Belgin’i istedim. Kucaklayıp götürsün istedim beni oradan. Aramayı denedim ama telefonumu bulamadım. Telefonumu bulamamış olmamın bir sebebi olduğuna inandım, vazgeçtim. Ararsam O’nu da gereksiz telaşlandırmış olacaktım. Biliyorum çünkü telaşlanırdı.
Dakikalar geçtikçe daha düzeldim. Olabildiğimce. Eve döndükten sonra kendime salakça görev addettiğim kalan işleri de halledip yattım. Akşam tutulması gereken sözümü tutmak için kalkıp tiyatroya gittim. (Muhteşem oyunun adı: ‘’ Profesyonel ‘’ ) Ertesi gün aksamaması gereken programa uyarak arabaya atlayıp Alaçatı’ya kadar sürdüm. ( Annemle geçirdiğim çok keyifli bir yolculuktu. )
Alaçatı’ya vardıktan sonraki altı gün: Yanımda götürdüğüm eşyalar eve yerleştirildi. Evdeki tüm eksiklerin alışverişi yapıldı. Çam ağacı kurulup, süslendi. Soba kuruldu. Kurulan sobaya odun alındı. Takılması unutulmuş olan klimaların drenaj hortumu taktırıldı. Cumartesi yanıma gelecek olan kocam, çocuklarım, kardeşim, kardeşimin kızı için yemekler yapıldı. Pazartesi gelecek olan misafirlerimiz için yeniden yemekler yapıldı. Ev tekrar tekrar temizlendi. Çocuklar tekrar tekrar doyuruldu, yıkandı. Uyunuldu, kalkınıldı, yeni insanlarla tanışıldı, bol bol içki içildi, sohbet edildi. Ve bu yıla imzasını atan son şey, mutfağımızda evyenin tam önünde oluşan boru çatlağının meydana getirdiği su sızıntısı oldu. Kısa zamanda telafisi mümkün olmadığı için orada olduğumuz süre boyunca sızdı durdu lanet şey. Asıl unutulmaz olan ise çocuklar ve Erdo dışında herkesin yere serili, dakikada ıslanan bezleri sıkmış olması oldu. Bez sıkıp, vileda tutanlara sevgili arkadaşlarımızda dahil. İyi ki o gece orada, bizimleydiler. Özellikle kardeşim Özlem ve Nünüş’ün sakinleştirici etkisi yapan destekleri…
Yeni yılın ilk gününün sabahında, saat yedide uyanıp yola çıktık. Bugün ise iş gücümü yeni toparlayabilmiş, elimdeki şişlikler yavaş yavaş inmeye başlamış, ardımda kalan altı günün koşturmacasını unutmaya çalışır haldeyim. İki sabahtır kalkıp bakıyorum da her şey aynı len. Büyüdükçe yeni yılın yenilikler getireceğine dair umudum mu arttı neyse? Ama yok bu sabah iyice emin oldum ki, ben yedi gün önceki Özgür değilim. Hissettiklerim aynı değil. Umurumda olanlar aynı değil. Korktuklarım, sevdiklerim, sevmediklerim, anlamaya çalıştıklarım hiçbiri aynı değil. İyi mi yoksa kötü mü bilemiyorum. Bildiğim şimdilik böyle iyiyim.
Son söz: Kardeş candır, yoldaştır.
özgür tamşen yücedal
guguk kuşu
03 Ocak 2013 at 09:37
iyiki ölmemişsin:) çünkü eğerki böylesine anlamsız, gereksiz hatta zaten hemen öldürmese bile zararlı birşeyi yaparken ölseydin sana çok küserdim. elbette öleceğiz ama böyle anlamsızca bir nedenle olmamalı. solaryum muş……yav yanında olsam ensene bi tane patladırdım ya neyse yeni bir yıla başlarken ağzımı bozdurma benim şimdi cık cık cık…..
BeğenBeğen
ouzelf
03 Ocak 2013 at 09:41
bence tam tersi solaryum sebebiyle öleydim en azından kendim için her ne haltsa, bir şey yaparken geberip gitmiş olurdum. elimde vileda, bez ya da birilerinin peşinde koştururken ölsem kendim için daha çok üzülürüm. mutlu yıllar bu arada kuşların Guguk’u!
BeğenBeğen
belgin
03 Ocak 2013 at 09:55
Yok yok bana çocukları ders çalıştırıp korku filmi izlerken, sana da bir elinde vileda diğerinde kitap ileri geri gidip gelirken ölmek yaraşır.
BeğenBeğen
ouzelf
03 Ocak 2013 at 10:00
eyvallah!
BeğenBeğen
guguk kuşu
03 Ocak 2013 at 10:04
bana bak kendin için bişeyler yapacaksan bi daha cilt bakımı masaj felan yaptır, allah allahhhh
BeğenBeğen
ouzelf
03 Ocak 2013 at 10:07
tamam tamam! yaptıracam sonrada yanına gelecem! sarıldım sana!
BeğenBeğen
ÇELEBİ KAPTAN
03 Ocak 2013 at 10:59
İzmirin havası iyi etmiştir sizi Alaçatı harika bir yer ya ama ben mordoğanın tutkunuyum tabii Alaçatıyı Çeşme Alaçatı olarak algıladığım için söylüyorum bunları Geçmişler olsun 🙂
BeğenBeğen
ouzelf
03 Ocak 2013 at 11:07
Mordoğan’a henüz gitmedim ama enfes bir yer olduğunu duydum. inşallah sonraki seferlerde, muhakkak… iyi dilekleriniz için de ayrıca teşekkür ediyorum. iyi seneler…
BeğenBeğen