Öncelikle bütün çocukların, Cumhuriyet kaygısı yaşayan tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının geçmiş Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun, mutlu olsun, hep olsun. Merak etmeyin şimdi bu anayasada ( anayasamızda ) yapılan köklü değişiklikler, halkın göz ardı edilmesi, zaman zaman ( çoğunlukla ) insanda bayrağa sarınıp sokağa çıkma dürtüsü uyandıran konulara girmeyeceğim. Paylaşacağım şey yalnızca dün yani çocuklara ait bir bayramın kutlandığı güne ait olan gözlemlerim.
Anlayamadığım, anlamlandıramadığım ilk şey: şimdi bu bayram çocukların değil mi? Çocukların! Peki, düzenlenmiş olan törenlerde çocuklara yönelik ne var? Ne kadarı çocuklara hitap ediyor? Tamam, saygı duruşunda durulur. Hep bir ağızdan, coşkuyla İstiklal Marşı söylenir. Tamam, şiir okunur. Üzerinde yaşadığımız topraklarda, özgürlüğümüz için kan dökmüş olanlar, bu uğurda savaşmış olanlar anılır. Ama gözünüzü seveyim bunlar uzatılıp uzatılıp saatlerce sürdürülür mü? Çoğu okulların düzenlemiş oldukları törenlerde olduğu gibi. Abicim sen kur panayırlar, şişme oyun parkları, pamuk şekerciler – mısırcılar getir, onların dinlediği müziklerle yayın yap bangır bangır bak bakayım tüm çocuklar her gün 23 Nisan olsun istiyor mu, istemiyor mu! Öbür türlü birçoğu rahatsız, kendini komik hissettiği, diğer çoğunluğu zaten her sabah giydiği ve o gün giymek istemediği formaların içinde ve her sabah geldikleri okulun bahçesinde. Bayram coşkusunda kulaklarında ‘’ Bitse de gitsek!’’ nidaları yükselen ne çocukların ne de ailelerin yeri yok zorla sokmaya çalışmayın. Not: Bugüne kadar çevremde gördüğüm her türlü kutlamayı tüm coşkusuyla, kesinlikle çocukları ön planda tutarak kutlayan tek kurum Rüya Anaokulu olmuştur. Ki, kutlamalar okulu aşıp tüm bölgeye yayılmıştır.
‘’ Bitse de gitsek ’’ nidasının yükseldiği diğer yerler ise çocuklarıyla o gün sokağa çıkmış olan anne – babalardan yükseliyordu. Çocuğa sinirlenmiş anne o çocuğa sinirlendiği için anneye sinirlenmiş baba ya da çocuğa sinirlenmiş baba o çocuğa sinirlendiği için babaya sinirlenmiş anne yanlarında ikisini de kıçına takmayan çocuk. Ne o; bugün 23 Nisan neşe doluyor insan. Başta gözlemledim dedim ya aslında tüm hücrelerime kadar farklı türlüsünü yaşadım. Biz de ne anne babaya, ne baba anneye sinirlendi yalnızca Oğuz mütemadiyen isteklerde bulundu ve yerine getirilmeyen isteklerinin yerine eline tutuşturulan balonlarla, sokakta koşturan kedilerle, dondurma, köfteyle idare etmek zorunda kaldı sonunda da her şeyi unutup eğlenmek zorunda kaldı, eğlendi. Çünkü yanında sinemanın matinesini kaçırmış, oyun oynaması için cep telefonu, tablet vermemekte kararlı bir anne vardı. Ayrıca o anne ‘’ Bitse, yarın olsa da işe gitsem. ‘’ diye dua ediyordu. Ailemizin diğer ferdi Elif’e gelince o artık ne bitmesini ne de gitmesini beklemeden canı nereye isterse oraya gidiyor. Hanımın ayrı bir ajandası oluştu bile.
İşte böyle sevgili okuyucu. Bitti! Eve, güvenli ikametgâhımız döndük, çayı demledik, arkadaşlarımız, onların çocuğu ve Oğuz’un en sevgili arkadaşı geldi, çay içip kek yedik, sohbet ettik, oyun oynadılar… Biz sağ onlar selamet bir bayram daha geçti gitti.
Bugün yeni, heyecanlı bir gün. Yeni bir gün; Oğuz sinemaya, Elif okula, Erdo ve ben işe gitmek için ayrıldık. Heyecanlı bir gün; akşam ben kardeşime gidiyorum. Kızı Duygu ve kendisiyle hasret gidermek için. Daha ne olsun, bundan iyisi cennette hurma!
özgür tamşen yücedal
belgin aydin
24 Nisan 2013 at 10:10
Heheeeyyytttt eyyyy yurdum insanı. Sen ne diyorsun? Ben 23 Nisanı’ı Ulusal Dumur Bayramı ilan ettim dün. Sinanoba pazar yerinde gerçekleştirilen etkinlikte şişme oyuncaklarla deve güreşi yapan yetişkinler ve Angara’nın bağları ile coşan yurdum insanı gözlerimi yaşarttı. Olmasın bayramlar, böyle kutlanmasın Egemenlik. Giyilmesin pardesüler ve plastik terlikler. Çoktan yitmiş gitmiş her bir şey. Elveda ay elveda feza 😦
BeğenBeğen