Söyleyecek sözü olan, söyleyecek sözünü cesurca söyleyen, savunan, saygı duyan, kirlenmeyen, kirletmeyen, pırıl pırıl insanlar daha vakit çok erkenken gidiyorlar ya dünyadan… Sizi bilmiyorum ama her defasında ben daha bi yalnız daha bi terk edilmiş hissediyorum kendimi. O bırakıp gittiğinde küsmüştüm ben ona da tıpkı diğerlerine küstüğüm gibi. Kalemlerini, şiirlerini, şarkılarını yalnız bırakmadıklarını bizlere emanet ettiklerini bildiğim halde…
‘’Hayde’’ deyişini, ‘’Gidiyorum’’ diye haber verişini, ‘’Hayat’’ı anlatışını, ‘’Koyverdun gittun beni’’ isyanını, ‘’Salkım Söğüt’’ diye ağaçlara sarılışını bildiğim adama küslüğüm çok kısa sürmüştü. Zaten o ‘’Dünyada bir yerdeyim’’ dedi konu kapandı. İşte o adamın Kazım Koyuncu’nun doğduğu gün 1971 yılının bugünüydü.
Ben Kazım Koyuncu’nun şarkılarıyla uyandım bu sabah ve baş sayfalarında üniversite öğrencileriyle ilgili haberlerin olduğu gazeteleri okumaya utandım. Yaşamının son gününe kadar meydanlarda el ele olduğu, kampüs kampüs gezerek söz söylediği, paylaştığı gençlerin bugün hala hala ve hala nelerle uğraştıklarını görünce üzülecek diye üzüldüm. Pırıl pırıl ışıkları söndürülmeye çalışıyor, üzülecek diye üzüldüm. İşte böyle yağmurlu, puslu, üzünç bir doğum günü oldu bu defa.
Ama asla umutsuz değil. O, biz, bizim gibiler dünyada bir yerlerdeyiz biliyorum. Güneşli günler göreceğiz. Düşmeyecek tutunacağız. Bitmeyecek söyleyecek sözümüz. Kirlenmeyeceğiz. Ve kirlenmemek için kirletmeyeceğiz.
Selam ey dünyada bir yerlerde hala bizimle olanlara!
özgür tamşen yücedal
belgin aydin
07 Kasım 2013 at 10:20
Yazı beni Nazım’a götürdü.:)
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yani ağır bastığından.
Nazım Hikmet
BeğenBeğen