RSS

yaşamsal deformasyon

07 Ara

Screen Shot 2015-12-07 at 8.55.59 AM

Günaydın

Bu sabah İstanbul’da sisli bir hava var. Trafik durumunu dinledim, özet durum; ‘’Trafik akmıyor!’’ . Bir saat önce uyandım daha doğrusu uyandırıldım. Süt, un, yumurta, margarin karışımıyla selamlaştık, karıştık. Kreplere sürdüğüm Nutella ile inatlaştık, ben kazandım yemedim. Sürahiye su doldururken pompanın ayarını gene tutturamadım yerler öbek öbek su oldu, ıslak bıraktım. Taşındığımızdan beri su sebili almamış olmamızı umursamadan döndüm arkamı. Çayı taze demlemedim, akşamdan kalanı ısıttım, ağzımın tadı bozulmadı. Bak uyandığımda yüzümü de yıkamamıştım onu söylemeyi unuttum. Gece şeytan yalar derler ya hiç umursamıyorum, nefret ederim sabah sabah yüzümü yıkamaktan. Çocukken annem mecbur tutardı ( neyi öğretmeye çalıştılarsa ) ben de suya temasını sağladığım parmak uçlarımla göz pınarlarımı hafifçe nemlendirirdim o kadar. Bu kafama zaman zaman gelen şeytani düşüncelerin sebebi bu olabilir, sabah erken saatlerde kovmadığım için şeytan beni seviyor olabilir? Şimdi normal olanı; Erdo saç bakımı, kıyafet seçimi tamamladıktan ve kendisini sofrada hazır nazır bekleyen kahvaltısını yiyip, bayat olduğunu anlamayacağı çayını yudumlayıp hayırlısıyla evden çıktıktan sonra benim çalışmayan bir bayan olarak kıçı devirip bir saat kadar daha uyumam gerekmeli. Uyumalıyım. Uyumalıyım. Neden uyuyamıyorum? Bu satırları yazıyorum ya diğer yandan zaten hafif hafif bileniyorum. Şu yazdıklarıma bakın yahu! Ne bileyim işte insan istiyor, hayal ediyor… Arada sırada gençlik yıllarına dönebilmeyi falan istiyor. Heyecanlı yıllarına, kanın damarlarda deli aktığı yıllarına… Şöyle aşklı meşkli, iş-ev-çoluk çocuklu falan değil duygulu bi’şiler yazmak istiyor. Tamam tamam tüm büyümüşler gibi ‘’Aşk gelir geçer hep aşık olmaz insan!’’ falan diye geçiyor içinizden, umursamıyorum. Biliyorum yüreğinizden geçenleri çünkü, hiç maval okumayın. Eskiye dönemeyeceğimi ben ve benim gibiler de biliyoruz.

Düşünüyorum! Tam şu an düşünmeye başladım: heyecan duyduğum ne var. Olduğu ya da olmadan az önce beni heyecanlandıran şeyler neler? Aman servisi kaçımayayım! Çocuklara yetişmeliyim! Bugün yeni bir tarif deneyeyim! Pilavın ayarı tutacak mı, lapa olmasın! Kayınvalidemler yemeğe gelecekler sofra eksiksiz olsun! Ağdam gelmiş bak hele ne araya sıkıştıracağım! Bu akşam sevişir miyiz acaba olmazsa yarın da olur günler çuvala mı girdi! Şu çorapların tekleri nereye gidiyorlar! Gibi saçma salak şeylerden tabii ki bahsetmiyorum. Gerçi insan kırk yaşına gelince bunlardan zevk almayacak kadar biraz törpülenmiş, biraz yorgun, geç kalmış falan hissediyor. Neredeyse hiçbiri umurumda değil. ( ‘neredeyse’ ye dikkat hepsi değil yani ) Yetişemediğim zamanlar oldu, lapa olduğu, tutmadığı, olmadığı, yokolduğu falan falan hepsi geldi başıma ama bana bir şey olmadı, hayat devam etti, kimse aç kalmadı, kimse sokakta kalmadı, kaldıysa bekledi, herkes dediğiyle, yaşadığıyla kaldı. O kendi kendimi telaşın kollarına attığım, paniklediğim, korktuğum, daha olmadan endişe duyduğum anların hepsi boşa gitmiş. Kaçırmışım. Evet, kimbilir belki de o anlarda, bahsettiğim duygulardan sıyırabilseydim kendimi mutlu olabilecektim. Mutlu olabileceğim halde bu duyguların gölgesinde es geçtiklerimin tekrarı yok. Ulan şaka maka yıllarca bir günü hiçbir şey yapmadan geçirebilme özgürlüğünü bile vermedim kendime. Ama öyle böyle değil gerçekten hiçbir şey yapmadan, tüm gün yataktan çıkma ya da evde herhangi bir yere mıhla kendini di mi. Yok! Bok var amk sanki mecburcusun! Bir diğeri, diğerlerinden biri: ‘Hayır’ diyebilmek mesela ‘Canım istemiyor, gelmeyeceğim’, ‘Yapamam’, ‘ Gidemem’ gibi hayır lar, başkalarına söylenen, söylenebilmesi gereken hayır lardan bahsediyorum. Kendimize söylediğimiz hayır lardan bahsetmeyeceğim. Yalnız kalabilme özgürlüğü mesela. Tüm gün konuşmama hakkı. Alnıma ‘Kapalıyım’ yazamak istediğim yazmasam da söylediğim günler oluyor artık. Herkes, herşey sussun istediğim falan… Onları susturamazsam ben susuyorum, daha kolay. Dinlemek istemiyorsam bakıyor ama dinlemiyorum. Kafa nereye ben oraya. Bazı mesleklerde vardır ya Mesleki Deformasyon diye bir durum, benim gibilerde görülen bu yaşamsal-güdüsel hallere de sanırım Yaşamsal Deformasyon denilebilinir. Bakış şeklim, duyuş şeklim, dokunuş-hissediş, umursayış şeklim falan değişime uğradı yıllar içinde.

Tüm bunlardan memnunum. Şüktermekten, dilemekten, olduğu gibi kabul etmekten vazgeçmeyeceğim. Noel babaya inanmaktan da vazgeçmeyeceğim. Buna rağmen her defasında toplamaktan üşendiğim için yılbaşı ağacı süslemeyeceğim.

Doğru olmadığını bildiğiniz halde inanmak istiyorsanız inanın abicim anlatılan masallara. Canınız ne istiyorsa onu yapın, sonra ya çok geç ya da siz pişman olacaksınız. Hayat bir tane, zaman kısa. Bırakın olduğu kadar olsun. Sağlık olsun.

Hafta hayırlı olsun.

özgür tamşen yücedal

 
Yorum yapın

Yazan: 07 Aralık 2015 in GÜNLÜK, İNSANOĞLU

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , ,

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

 
%d blogcu bunu beğendi: