Cevaplar! Sürekli cevap arıyorum. Kafamda bir dünya ‘’Neden?’’, ‘’ Niçin?’’ ler. Dün gece Belgin mesajında Can Yücel’den alıntı yapmıştı:
‘’Yerin seni çektiği kadar ağırsın / Kanatların çırpındığı kadar hafif… ‘’
Sonra bu sabah Vadin’in yazısını okudum. İçinde bahar temizliği yaşadığını yazmış. Her şeye değerinden fazla anlam yüklemekten vazgeçtiğini yazmış. Sabah sabah İyi geldi. Gene ve gene çok ağır olduğum, yerin beni çektiği kadar ağır olduğum, çok daha ağır hissettiğim bir gecenin daha ardından…
Gerçi bu ağırlık dediğim, düşüncelerimin ağırlığı ve zaman zaman yoklayıp gidiyorlar. Gittiklerinde de ne kadar hafiflediğim ayrı konu.
Kafamda puzzlelar var. Parçaları dilden dökülenler, gözlerde görülenler. Parçalarını oradan oraya koyup anlamlar çıkartmaya çalışıyor oluşum ise asıl derdim. Fırtına, kasırgalar…
Çocukların büyüdüğü bu yıllarımda en çok anne olmak konusunda karıştım. Arapsaçı misali… Acaba kendini iyi anne olarak tanımlayan, tanımlayabilen var mı? Dört dörtlük. Yüzde yüz anlayışlı. Binde bin sabırlı. Yoksa bu anne olmak işi, insanın hayatı boyunca kendine bu tür soruları sorup durması mı? Düşe kalka, yanıla düzele, bağıra susa, ağlaya zırlaya…
Yeni yıl arifesinde yazmış olduğum gibi gerçekten haklıydı galiba erkek kardeşim. ‘’Sorunların var.’’ derken. Gece saat 03.00 civarlarıydı ve ben ‘’ Bir doktora mı gitmeliyim? ‘’ noktasına gelmiştim. Fiiliyatta bir sorun yok, her şey yolunda gidiyorken ben neden kurumuş bokun üzerine su döküp duruyorum ki. Bu durum normal olmamalı.
Du bakalım önümüzdeki birkaç gün boyunca da oturup bunu düşüneyim ben. Doktora gitmeli miyim? Gitmeme gerek yok hissettiklerim normal mi? Karara vardığımda haber veririm.
Hadi şimdi biraz çalışayım, kapitalist düzenin gereklerini yerine getirerek ödeme yapayım.
özgür tamşen yücedal
HERŞEY SENDE GİZLİ Yerin seni çektiği kadar ağırsın Kanatların çırpındığı kadar hafif. Kalbinin attığı kadar canlısın Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç… Sevdiklerin kadar iyisin Nefret ettiklerin kadar kötü. Ne renk olursa olsun kaşın gözün Karşındakinin gördüğüdür rengin. Yaşadıklarını kar sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; Ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadar sevileceksin. İşte budur hayat! CAN YÜCEL |
guguk kuşu
31 Ocak 2013 at 16:34
belki bir gün bir kapı komşun, tuhafiyecideki kız, ne bileyim 40 yıllık arkadaşın sana en iyi psikolog olur. Ne yazıkki türkiyede farmakolojik psikiyatri dışında bişey yok. git sana ilacı dayasınlar. olsun bitsin. boşverrrrrrr. lütfen kurumuş bokları sulamaktansa al bir açelya onu sula, iyi gelir. en azından daha iyi kokacağı kesin:)
BeğenBeğen
ouzelf
31 Ocak 2013 at 19:54
O bahsettiğin iyilerden hayatımda bir tane var, birbirimize yetiyoruz ( şükür ) merak etme tatlım. Psikiyatri kısmına gelince; İstanbul’da sayıları az olsa da ekol olarak ilaca tamamen karşı, mesleğini layıkıyla yapan, arkadaşlarımından bir kaçına gerçekten yardımcı olmuş olanları var Guguk Kuşu. Neyse olurda bir gün karar verirsem… Sevgiler.
Blog tavsiyesi için de çok teşekkür ediyorum arkadaşım.
BeğenBeğen
guguk kuşu
31 Ocak 2013 at 16:35
haaaa birde yeni bir yer buldum oraya takılabilirsin:)
http://www.edebifikir.com/
http://eski-tas.blogspot.com/
BeğenBeğen
belgin
01 Şubat 2013 at 12:37
Şimdi ben yeni bişii keşfettim. Kişisel meditasyonum. Yatıyorum koltuğa, sıkı sıkı kapıyorum gözlerimi 5 dk. kadar. Sonra birisi kıçıma iğne batırmış gibi fırlıyorum ayağa. Başım dönüyo, biyerlere tutunuyorum. Gülüyorum manyak manyak. Girdapla dansediyorum. Çok yalnızım o sırada, bir de korkuyorum hep. Zevk de alıyorum aslında herşeyin etrafımda dönmesinden. 4 kere yaptım üstüste, miğdem bulandı. Hangi diploma yardım etsin ki bana, ben delirmek isterken. Rahvan gidiyo Özgürüm:)
BeğenBeğen