Dünden beri yazayım, yazayım deyip ne yazacağımı bilemez haller içindeyim. Hayır, neden bu kadar yazasım geldi onu hiç bilmiyorum. Konuşmak, dinlemekten çok yazmayı sever oldum herhal!
Okumak derseniz; alıp başımı götürüyor ya işte son birkaç gündür o kafa hiçbir yana gidemiyor. Açayım bloglara bakayım dedim: ııııh! Bloglara da sonbahar çöktü iyiden iyiye. Bir haber çaktı bizi olduğumuz yerlere! Bebeler ölüyor, bebeler gibi ağaçlar ölüyor, kadınlar ağlıyor, adamlar bakıyor, adamlar susuyor, kadınlar anlayamıyor, umutlar tükeniyor, öfke artıyor, ayrışa ayrışa hiç oluyoruz…
Böyle böyle tükeniyorken biz, bir Tükenmişlik SendromuDur alıp yürüdü, her bi kişi sırayla tükenmişlik sendromuna girdi, giriyor. Sanıyorum ben ona değil ama tükenmişlik sendromu bana girmeye çalışıyor. Cuma akşamını bekliyorum, anason denizinde turlayayım, sendromlardan sendrom beğeneyim diye. Artık ne çıkarsa bahtıma.
Uyku deseniz; iki gün önce İbrahim Tatlıses’i ( kafasında kurşun deliği duruyordu ) rüyamda gördükten sonra gözümü kırpmaya korkar oldum. Hayır öyle uzaktan muzaktan görsem sorun değil, adamın vokalistiydim ya. Bu tükenmişliğin belirtisi değil midir? Düşünün ki, ne kadar tükenmek. Şu paralel evren dedikleri şey gerçekten varsa, aynı zamanda o hayatı da yaşıyorsam!!! Tutmayın beni atın denizlere. Boğulmadım mı o zaman sıkın bir kurşun kafama.
Ondan önceki gece gördüğüm rüyada da Erdo’nun sevgilisi vardı. Vardı ve hatun adamı almaya evimize gelmişti. Yüzü o kadar net aklımda ki, sokakta görsem tanırım. Ben ikisini evden sakince nasıl defetmek sonra Erdo’nun hayatının içine nasıl etmek. Plan yapıp uygulamaktan çok yoruldum. Uyandımki çene kilitlenmiş. Döndüm horul horul uyuyan adama bi baktım: masum. Ama o paralel evren yok mu, o paralel evren. Sardı beni bi evham: ya şimdi şuracıkta dibimde uyuyor gözüküyorken içine ettiğimin öte evreninde hatunla partiliyorsa! Derken bizim meşhur kendini avutanların davutu geldi: ‘’amannnn kaybeden kendisi olur vallahi!’’ dedirtti bana. Sonra ben, kendim kalkıp indim mutfağa, yaptım bir bitkinin güzel kokulu çayını, bir yanımda davut diğer yanımda hatun & Erdo ikilisi oturduk iki saat. Sonra mı; ‘’ne bok yiyorsanız yiyin’’ deyip davutun başına bıraktım onları ve kıçımı devirip uyudum fosur fosur.
Son bir haftalık durum raporum bu sevgili okurlar.
Oğuz’la kafa kol ders çalışmalarımızın devam etmesi, her gün ne pişireceğimi düşünmekten nefret ediyor olmam, spora devam etmem, Elif’in nabzını tutmaya çalışıyor olmam, Özlem & Belgin ikilisini çok özlemiş olmam, iki kilo daha zayıf olmayı istiyor olmam, bütün siyasetçilerin siktir olmasını istiyor olmam, o sökülen ağaçları gece vakti – gizli gizli sökün emirini verenlerin bir taraflarına sokmak istiyor olmam, gazete okumuyor olmam, havaların hep bu ayarda kalmasını istiyor olmam, Erdo’yu seviyor olmam…dan raporumda bahsetmiyorum zaten bunlar çoğunuzun bildiği şeyler.
Bakın yazdım hayli rahatladım be. Sendromun biri gelir mendromu gider. Son olarak, paylaşımımla alakasız olarak: Eşek bile bir düştüğü yere bir daha düşmez, eşek değil, eşeğe binen iseniz o halde de, bindiğiniz eşeğe dikkat edin yazıyor ve veda ediyorum.
özgür tamşen yücedal
belgin aydın
25 Ekim 2013 at 08:11
Hey Allah’ımm nasıl bir kafasın sen? Sendromları yiyim sana biişey olmasın.
BeğenBeğen
ouzelf
25 Ekim 2013 at 12:20
yoruldum!
BeğenBeğen