Market rafından poşete, poşetten mutfak tezgahına oradan yatak odasında komidinimin üzerine ve elime… Karşımızda
‘’ Prens Prensesi Sevmedi ‘’.
Okundu, bitti.
İlk sayfada yazmış olduğuna göre: Bir iyileşme hikayesi.
Arka kapağa göre kitap: Bağlılık-bağımlılık, değersizlik-suçluluk duygusu, anlam arayışı-anlamsızlık kaygısı, sevilme arzusu-kaybetme korkusu… aşka, insana ve zaaflarına dair, herkesin kendinden bir parça bulacağı, gülümsetirken yüreğinizi de burkacak bir roman.
Bize göre:
– Ayyy hiç anlamıyorum lan, nasıl aşık oldu o adama?
– Nasıl kurtulamadı şu herifin pençesinden?
– Kıza göre değil o herif, söyledim söyledim laf dinletemedim.
– Yok anam bizi de dinlemiyor kızın kafa uçmuş, takmış adama resmen.
– Çağırdım gelmedi gene o dangalozdan haber bekliyor kesin!
– Aşk mı kaldı artık, bi geç sen bunları.
Vb. laflar eden, anlayaMAYANlardansanız,
– Yok be iyi adam,
– İyiyim ben, merak etmeyin
– İşlerini ayarlarsa arayacak mış.
– Çok tatlı be. Beraberken çok iyi vakit geçiriyoruz. Ne yaşadığımızı tam bilemiyorum ama onunla iyiyim.
– Her ilişkinin adı mı olmalı? Eğer öyleyse biz neyiz lan. Aman neyse ne ben mutluyum, vallaaa.
-Takmıyorum artık; ararsa arar, gider miyim, gitmez miyim o zaman karar veririm.
Vb. laflarla anlatamayanlar, anlaşılamayanlardansanız okuyun.
Özetle biz okuduk. Anladık. Sustuk. Sonra mı? ‘Ko götüne’ dedik tüm bağımlı, bağımsız, anlayan, anlayamayan, anlaşılan, anlaşılamayanlar için vur patlasın çal oynasın aleme aktık. Aktık dediğim Elif’in doğum günü kutlaması için arkadaşlarıyla gittiği mekana gittik. Tüm con conların takıldığı bir yer çıktı ama… Bizi bozar mı? Bozmadı! Koptuk, geldik. Hadi ben bizim hallere hiç girmeyeyim sonra toparlayamıyorum yazının götünü başını.
Biraz daha fikir edinmek isteyenler için bir iki paragraf attırıvereyim ortaya…
ŞART MIDIR PRENS? Aşk falan yok demiştim kızlara ama bal gibi de ilk görüşte aşktı bu. Son görüşmenin ardından, o ilk günlerin şanından sayılan, ‘’arayacak mı, ya aramazsa’’ telaşı başladı. Bu günlerin kurbanı bir kız arkadaş hep olur malum. Benimki de Suna’ydı. Günde kırk kez, telefon, mesaj, mail marifetiyle yiyip bitiriyordum Suna’yı. Bütün hikayeyi en baştan gözden geçiriyor, Ömer’in her bir sözüne kırk tane anlam yüklüyor, bakışlarını yorumluyor, arayacağı zamanı kestirmeye çalışıyordum. Arada umudu kaybedip kesin aramayacak diye karaları bağladığım da oluyordu, arasın diye akşamları totem yaptığımda… ( sayfa 25 )
ARAR MI ACABA? Tam on yedi gün sonra aradı Ömer. Bir akşam, tam işten çıktımıştım ki çaldı telefonum. Ömer! Her şey yolunda mı? Hayat nasıl gidiyor, keyifler yerinde mi minvalindeki girizgahtan sonra sordu:
‘’Tekir teklifi hala geçerli mi?’’
Geçerli olmaz mı?! ( sayfa 1 )
DURSAM CANIM YANARDI Hep bir adım sonrasındaydı aklım. Şimdi ne yapmalıyım? Mucize falan olacağı yok; ben kendi mucizemi kendim yaratayım bari. Olmuyorsa oldurayım. Bir olsun, bak o da sevecek beni. Biliyorum, hissediyorum. Sadece biraz zamana ihtiyacı var. önüme konan ‘’ilişki istemiyorum’’ gerçeğini reddediyordum. ( sayfa 55 ) Read the rest of this entry »