“Gençlik de geçer çünkü, güzellik de. Sonunda iyiyse eğer, hikaye kalır. Hikayeler aslında etlerimiz gevşedikçe güzelleşir.”
( Ece Temelkuran )
Oğuz doğdu ve biz bekledik, umutla…. Bekledik ki; kırkı çıksın, sakinleşsin, ağlamasın, uyuyabilelim diye. Şimdi Oğuz 8 yaşında ve biz halaaa bekliyoruz kırkı çıksın, sakinleşsin diye. Çıkmayacak olan çıkmıyor muş, öğrendik şükür.
Anasıyla kıyaslayınca bu hiçbir şey. Ben geldim neredeyse kırk yaşıma hala bekliyorum kırkım çıksın diye. Sakinleşeyim, uyuyabileyim diye. Ama ney miş; allahtan ümit kesilmez miş. Kesmeyelim.
Az önce okudum geçmiş yıllarda kendime yazmış olduğum doğumgünü yazılarını . Keşkelerden bazıları hala keşke. Olma hallerimin çoğu devam ediyor, şükürler olsun. Kıyaslayınca; durumum fena değil.
Son aylarda ergene bağlama hallerim dışında. Elif’in yorumu ‘ Bi alıngan oldun son zamanlarda, tıpkı bana benzemeye başladın. ‘ İnkar edecek halim yok! Ben bile ayak uydurmakta zorlanıyorum zaman zaman içimdeki med-cezir hallerine. Med’imde boğulup, cezir’imde soluklanıyorum. Ya da tersi? Yıllar içindeki tek kazanımım gel-git lerden kurtulmayı daha kolay beceriyor olabilmem.
. Şimdilerde alışmaya çalıştığım ise biraz yabancı bir his… Nasıl tarif edebileceğimi pek bilemiyorum; iç boşalması gibi, umursamazlık gibi, kolay kabul ediş gibi. Karşılık beklemedim, beklemiyorum yalanının içe vuruşu gibi… Tuhaf hesaplaşmalar yaşıyorum kalbimde, kendimle. Yaşanmış zamanın tecrübesiyle acısız, sızısız oluyor bu hesaplaşmalarım, sessiz sakin. ‘Içime kaçacağım ’ diye diye kaçtım galiba içime! Içi içimde, içim içimde yaşıyorum. Read the rest of this entry »